"1990'dan 2025/2050'ye kadar olan dönemde çok büyük ihtimalle, barış, istikrar ve meşruiyet kıtlığı çekilecektir. Bunun nedeni kısmen, dünya sisteminin hegemonik gücü olan ABD'nin zayıflamasıdır. Ancak asıl neden bir dünya sistemi olarak dünya sistemindeki krizdir." (s.34)
"Kriz mutlaktır: Açmaz mutlaktır. Bunun sonuçlarını önümüzdeki yarım yüzyılda yaşayacağız. Krizi birlikte nasıl çözersek çözelim, ne tür yeni bir tarihsel sistem inşa edersek edelim ve bu sistem ister daha iyi ister daha kötü olsun, ister daha çok ister daha az insan haklarına ya da halkların haklarına sahip olalım, kesin olan bir şey var: Bu sistem, iki yüzyıldır tanıdığımız ideoloji olarak liberal ideolojiye dayanan bir sistem olmayacak." (s.155)"Gerçekçiliğimin bir kısmı, ABD'nin kurtuluşu tek başına gerçekleştiremeyeceğini ileri sürmektir. ABD 1971'den 1945'e kadar bunu denedi. 1945'ten 1990'a kadar aynı şeyi başka yollarla denedi. 1990'dan sözgelimi 2025'e kadar yine başka yollarla bunu tekrar deneyeceğini tahmin ediyorum. Fakat tüm insanlığın kurtuluşu olmayan bir kurtuluşun olamayacağını göremedikçe, ne ABD ne dünyanın geri kalanı modern dünya sistemimizin yapısal krizini aşamayacak." (s. 194)
Bu kâhince belirlemeler yeni değil, orijinali 1995, Türkçe çevirisi 1998 tarihini taşıyan bir kitaptan, Immanuel Wallerstein'in Liberalizmden Sonra başlıklı kitabından. Her zaman olduğu gibi okuyanlar için bu krizin gelişini de on sene önceden görmek mümkündü. Geldiği halde göremeyenleri ise hiç konuşmayalım. Bu kriz ne gördüklerini zannedenlerin, ne de görmedikleri halde hayatın gözlerine soktuklarının algılayabildikleri türde bir kriz değil. Bazı insanlar bu konuda yıllardır çalışıyorlar, çok gelişkin modeller geliştiriyorlar ve bu matematiksel modellerle de olabilecekleri boş lâfların ötesinde zamansal ve hatta miktarsal kesinlikte öngörebiliyorlar.
Wallerstein bir yandan Marksizmden, öte yandan Annales Okulu geleneğinden ve Bağımlılık teorilerinden yararlanarak 1970'lerde Magnum Opus'u olan Modern Dünya Sistemi 'ni yazmıştı.Şu anda Yale Üniversitesinde. Dünya ahvali üzerine 15 günlük yorumlarını şu adresten izlemek mümkün: http://www.binghamton.edu/fbc/cmpg.htm. Türkçe çevirileri biraz gecikmeli olarak aynı sayfada yayınlanıyor. Wallerstein'in kitaplarını okurken bilinmesi gereken kavramlardan birisi "Kondratiyef Safhaları" ya da dalgaları. Kapitalist ekonominin bu uzun dalgalarının ismi, konuyu ilk kez analiz eden Nikolai Kondratiev'e atfen Joseph Schumpeter tarafından konulmuş. Çok kısaca söylemek gerekirse, ekonominin uzunluğu 40 ilâ 60 yıl arasında değişen safhaları/dalgaları söz konusu. Bu safhaların ilk yarısı Kondratiyef A safhası ya da yükseliş, gelişme, refah; ikinci yarısı Kondratiyef B, ya da düşüş, kriz safhası olarak adlandırılıyor. Wallerstein'in yazının başına aldığımız cümlesinde 2025/2050 yıllarından dem vurmasının nedeni, ilki 1771'de Sanayi Devriminin başlangıcı ile tarihlenen bu dalgaların, 1971'de başlayan 5.sinin içerisinde (Enformasyon ve Telekomünikasyon Çağı) olmamız. Şimdi 5. dalganın çöküş ya da diğer deyişle "kış" aşamasındayız. Ancak bu tarihler konusunda ekonomistler arasında bir konsensus bulunmuyor. Görüldüğü gibi olaylara insanlık tarihinin bilimsel birikimini kullanarak bakınca hamdolsunlu ya da morgıçlı yorumların ötesinde ormanı görebilmek mümkün oluyor: Orman yanıyor.
Wallerstein bu kitabında teorik çerçevesi içerisinde Liberalizmi, Komünizmi, Modernleşmeyi, Kalkınma paradigmasını ve soğuk savaş dönemini siyasal ve ekonomik açıdan çözümlüyor. Yaşadığımız dönemi ve geleceği daha iyi anlayabilmek, ve aslında hiçbir şey anlatmayan, anlatırmış gibi duran açıklamaların ötesine geçebilmek için bugünlerde mutlaka okunması gereken bir kitap bu. Özellikle ABD'deki konut sektörü ile ilgili çok bilmiş açıklamaları duydukça şu tesbit hatırlanmalı: " Yine de Braudel'in bize hatırlattığı gibi "olaylar değersizdir", büyük olaylar bile. Olaylar, onları konjonktür ritimlerine ve uzun vadeli eğilimlere yerleştirmediğimiz sürece hiçbir anlam taşımazlar." (s.219) Yani "Normal bir Kondratiyef B safhasının semptomları olan fenomenler şunlardır: Üretimde büyümenin yavaşlaması ve muhtemelen kişi başına dünya üretiminde düşüş; faal ücretli çalışma işsizliği oranında yükselme; kazanç mevkilerinin nisbi olarak, üretim faaliyetlerinden finansal manipülasyonlara kayması; devlet borçlanmasında artış; "eski" endüstrilerin düşük ücret bölgelerine kayması; meşrulaştırmaları aslında askeri olmaktan çok, karşı-döngüsel talep yaratılmasıyla ilgili olan askeri harcamalarda artış..." (s.36). Buyrun, 1995'te çizilen bir 2000'ler panoraması; kuramın sağlam temellerinde savaşın, Çin üretim bölgesinin ve finansal manipülasyonların öngörüsü.
Kondratiyef safhasının sonu aynı zamanda 4. safhadan itibaren hegemonik güç olarak dünya sahnesine çıkmış olan ABD'nin, hegemonik güç olarak sahneden çekilişi ile de örtüşüyor ve bu geleceği biraz daha belirsiz hale getiriyor. Soru net: Eski dünya düzeni tarihin müzesindeki yerini alırken, yeni düzen nasıl şekillenecek? "Geçmişe özlem duyacağımız günler çok mu yakın? Korkarım bu kaçınılmaz. Dünya sisteminde ABD hegemonyası döneminden (1945-1990) çıktık ve hegemonya sonrası bir döneme girdik. Eski Üçüncü Dünya'nın o dönemdeki konumu zor idiyse, kanımca bugün çok daha zor koşullarla karşı karşıya bulunmaktadır. Geride bıraktığımız dönem umutların, kuşkusuz çoğu sahte umutların, ama yine de umutların çağıydı. Hemen önümüzdeki dönem ise sorunların ve güvenden çok umutsuzluktan doğan mücadelelerin çağı olacaktır. Bu koşullar altında uygun düşmeyebilecek olan eski bir Batı simgesini kullanacak olursak: bu sonucun daima belirsiz olduğu bir araf çağı olacaktır." (s.19)
15 Ekim'de yazdığı yorumda da http://www.binghamton.edu/fbc/cmpg.htm , kitaptaki yorumlarına paralel olarak korumacılığın artacağı bir dünya ve çok bilenlerin hâlâ bel bağladığı "babalar gibi özelleştirme" yerine devletin üretimde artacak olan rolüne; daha demokratik ya da daha totaliter rejimlerin ortaya çıkacağına değiniyor. Ama her hâl ve şartta kısa vadede ortada güzel bir resim olmayacak ve sonrasında yeni bir düzen olacak, diyor.
Şahane Bir Kitap
Şahane Bir Kitap
Yorumlar
Yorum Gönder
Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları
Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.
Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.
Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.
Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.
Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.
Yeni yorum gönder