XIX. yüzyılın sonu ile XX. yüzyılın başı, bazıları için çok farklı anlamlar ifade edebilecek bu zaman aralığı, dünya üzerindeki hemen tüm kadınlar için tek bir şeyi işaret eder: Uyanış. Üstelik hem aklın hem de ruhun uyanışı. Nasıl olmuşsa olmuş, kadınlar gündelik yaşamın, toplumsal koşulların değişmesi gerektiğine karar vermiş, değişim için kolları sıvamışlardı. Bunu sadece ekonomik dönüşümle, sanayi devrimiyle açıklamak mümkün değildi, çünkü kadınlar, hangi etnik ve kültürel gruba ait olurlarsa olsunlar, hangi eğitim düzeyinden gelirlerse gelinler, insan gereksinimlerini kârdan üstün tutan bir toplumsal ekonomi görüşünü paylaşıyorlardı. "Günlük yaşamda olan biten her şey politiktir." diyorlar ve ayrı ayrı harekete geçiyorlardı. Ne savaşlar, ne ekonomik krizler, ne toplumsal göçler, ne de büyük teknolojik gelişmeler… XX. yüzyılı, cinsellikten özgür aşka, vatandaşlık haklarından demokrasiye; eşit toplumsal ve ekonomik hak mücadelesinden anneliğe, ev işlerine; yeni bir çağın hayali olarak kadınlar yaratıyorlardı.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar haftasını geçeli çok olmadı. Bu ayın zamanlamasıyla sessiz sakin çıkan bir kitabı karıştırıp duruyorum kaç gündür. Sosyalist feminizmin önde gelen isimlerinden biri olan Sheila Rowbotham, Yeni Bir Çağ Hayali adı altında özellikle ABD ve İngiltere’deki yüzyıllık kadın mücadelesinin ayrıntılı bir dökümünü yapmış. Uyanışın başlamasından günümüze, feminizm ve feminizmi de içine alan geniş kapsamlı kadın hareketini ele almış.
Hangi gelenekten gelirse gelsin kadın hareketi içinde yer alanları "hayalci maceracı" olarak niteliyor Rowbottam ve geniş kapsamlı amaçları ile toplumun her yerine yayılan varlıklarının yarattığı dönüşümü kurcalıyor. “Gündelik yaşam ve kültürün yanı sıra kendi yazgılarını da değiştirmeye çabalayan kadınlar, hem hayalci hem de maceracıydılar, çünkü en kabataslak haritalardan yararlanarak keşfe çıktılar ve bilinmeyene doğru yola çıkarak, kişisel ilişkilerde ve toplumda öngörülen davranışları sorguladılar. Toplumsal cinsiyet ayrımlarına, cinsel tutumlara, aile düzenlerine, ev işi ve annelik yapma biçimlerine, var olan tüketim ve ücretli emek koşullarına karşı çıktılar. Bedene ilişkin yeni yaklaşımlar, farklı giysiler ve yiyecekler önerdiler; dikkatlerini kentsel mekanın kullanımına, uğraşlara ayrılacak boş zamana, çalışmanın amaçlarına çevirdiler.” Ancak yeni bir çağ hayal eden bu asiler ve reformcular grubu, tutarlı bir topluluk ya da bir eğilim bile oluşturmuyorlardı. Başkaldırılarının kaynağı bile farklıydı hatta. Haksızlığa duyulan öfke, gündelik yaşamı düzeltme isteği ya da ütopya hayalleri… Görüş ve niyet konusunda belli bir birleşme de yoktu. “Kimileri var olan kültürü değiştirmek, kimileri de dünyayı dönüştürmek istiyordu; kimileri düzenlemeyi, kimileri de kurtarmayı ve özgürleştirmeyi diliyordu.” Ve bütün bu farklı eğilimler, farklı arzular birleşip kadın hareketini oluşturuyordu işte. XIX. yüzyılın sonsundan çıkıp XXI. yüzyıla maceracı-hayalci-asiler ara sıra duraklasalar da geliyorlardı.
Evet, kayıplar da var kazançlar da, bize ait olanlar da var bize hiç dokunmayanlar da Sheila Rowbotham’ın ortaya koyduğu dökümlerde. Ancak tarihe bakmak, neler yapılabildiğini görmek bir parça da olsa kendimize gelmemizi sağlıyor. Geri çekildiğimiz her anda, hortlayıp hortlayıp karşımıza çıkan kürtaj yasağı, cinsel ve ekonomik özgürlüğü kısıtlayıcı gelenekler; yasalar, kabullenilmiş ve onaylanmış erkek şiddeti, kadın sığınma evlerine yerleştirilen vaizeler gibi, nice hayalette uğraşmak zorunda kaldığımızı unutmamalıyız. Ve kadın hareketinin tarihi ne büyük mücadelelere sahne olmuşsa da, erkek egemen sistemi hala yıkamadığımızı, ama yıkmak için hala çok geç olmadığını, başlangıçtan bugüne egemenliğin olmadığı, güçten, güç düşüncesinden azade bir sistem kurmak üzere harekete geçtiğimizi, hatırlamalıyız. Geçmiş haftamız kutlu, gelecektekiler de şahane olsun.
Yeni yorum gönder