Kinik... İki tür oluşu içerirmiş bünyesinde bu kelime: Utanmaz, arsız, hayasızken aynı anda sinmiş, pusmuş, yılmış bir kişiyi ya da bir oluşu işaret edermiş. Bir şey ya da bir kişi aynı anda hem utanmaz hem de nasıl sinmiş, yılmış olabilir ki? Şöyle, uzun uzadıya bir düşününce öyle çok kinik unsur bulunduğunu görürsünüz ki hayatlarımızda, şaşar kalırsınız. En başta kendi içimizde barındırdığımız cümle insani zaafların ve pek çok inancımızın bir yanı hep kinik. O pusmuş, sinmiş haliyle inatçı bir arsızlıkla içimizde hüküm süren nice güçler barındırıyoruz ya aslında çok da iyi ediyoruz. İçimizdeki o huysuz, inatçı reddedici güç olmasa varoluş nedenimizdeki en temel hatayı düzeltme şansımız da hiç olmazdı, belki ondan...
Amerikan edebiyatının köşe taşlarından Moby Dick’in yaratıcısı Herman Melville’in “Katip Bartleby” adlı novellasının kahramanı işte bu içimizde inatla yaşattığımız bir tuhaf kinik anti-kahramanın yazıya gelmiş, söze dökülmüş hali. Melville’in Bartleby’si dünya edebiyatının belki de en meşhur kiniği.
Anlatıcımız Amerikalı bir ortasınıf burjuvadır. Wall Street’te küçük bir bürosu olan, tapu, senet gibi az emek çok para kazandıran işlere bakan bir avukat. Her şey işlerinin yoğunlaşması üzerine bir tane daha katip almaya karar vermesiyle başlar. Bir gün kapısında bir hayalet gibi beliren genç Katip Bartleby’le hemen anlaşıp, onu işe alır. Başlangıçta tüm işler yolunda gidiyordur, yeni katip diğerlerinden çok daha büyük bir sabır ve inatla işlerine sarılıyor hatta ofise herkesten önce gelip, en geç o çıkıyordur. Ancak kısa süre sonra Bartleby deyim yerindeyse arıza yapmaya başlar. Verilen bazı işleri tuhaf bir şekilde “yapmamayı tercih eder”!
Anlatıcımız bunun geçici bir durum olduğuna vehmedip çalışkan katibini kayırsa da işler daha da sarpa saracak, Bartleby giderek daha çok “yapmamayı”, “gitmemeyi”, “kalkmamayı” ve hatta “çalışmamayı” tercih edecektir. Üstelik anlatıcımız bir pazar günü tesadüfen bürosuna uğradığında Bartleby’nin burada yaşadığını, bürodan hiç çıkmadığını öğrenir. Bartleby, o tuhaf eylemsizliğiyle anlatıcımızın yaşamını artık tamamen işgal etmiştir.
Anlatıcı vicdanıyla aklı arasında, çelişkiler içinde kalakalır. Bartleby’nin bürosunda ve ruhunda kurduğu işgale karşı tepki gösterse de bu işgali bitirecek hareketi bir türlü yapamaz, onu yakasından tutup kapı dışarı edemez. Gündelik yaşamın gereklerine karşı gördüğü bu direniş karşısında adeta büyülenmiştir çünkü. Ne kadar öfkelense de, o pek çok önemsediği işleri yürümez hale gelse de içinde bir yerlerde yaşayan toplum-dışı varlığı simgelemektedir bu genç katip. Diğer yandan da efendi-köle ilişkisinde “yapmamayı tercih ederek”, bir anlamda rolleri değiştirendir, bir süreliğine de olsa efendisini köleleştirmiştir. Hikayenin Wall-Street’te geçmesinin sebebi de budur aslında. Paranın, yönetimin, efendiliğin merkezinde, yanıp sönen bir alamdır Bartleby. Anlatıcının diğer efendi arkadaşları da, Bartleby’le aynı pozisyondaki diğer katipler de durumdan oldukça rahatsızlardır. Hayalet Katibimiz onlar için, varoluşlarının sebebi olan sistemdeki bir “sapma”dır.
Ne yapsa olmayan efendi-anlatıcı, çareyi Bartleby’yi bırakıp kaçmakta bulur, ama kaçmak hiç kimsenin olamayacağı gibi onun da kurtuluşu olamayacaktır. “Vah Bartleby, vah insanlık” nidasıyla biten novellanın bu son cümlesinin ise tam olarak kime yöneltildiğini bilemeyiz: “Ben”e mi, yoksa “öteki”ne doğru mudur bu haykırış, bitmeyen kölelik düzenine mi, yoksa bireyin sonsuz yalnızlığına mı, vicdanın ayarttığı akla mı, vicdana baskın gelen çıkarcı akla mı?
Bartleby’nin geçmişi yoktur, nereden geldiğini, kim olduğunu bilmeyiz, ancak Melville bu novellada bir tek ona isim verir; anlatıcımızın da, yanında çalıştırdığı Hindi, Kıskaç, Zencefilli Kurabiye takma adlı katiplerinin de gerçek birer adı yoktur. Melville, Bartleby'e ismini vererek bir tek onu kahramanlaştırmak istemiştir. Zira o biraz da Bartleby’nin kendisidir. Her ne kadar bugün Amerikan edebiyatını var eden büyük bir yazar olarak anılıyorsa da, sağlığında tam bir başarısızlık öyküsüne imza atmıştır Melville, kitapları basılmamış, basılanlar satılmamış, birçoğu da depolarda çürümeye terk edilmiştir. Yayımcılar daha ilgi çekici, daha popüler romanlar yazmasını salık vermişlerdir ona ama o daha ilgi çekici, daha çok satabilecek romanlar “yazmamayı tercih etmiştir”. Bu anlamda, Herman Melville’in kişisel direnişinin de öyküsü olan “Katip Bartleby”, novella türünün hakkını fazlasıyla veren, her yönüyle, şahane bir kitaptır!
Yeni yorum gönder