Michel Faber, Hollanda doğumlu, hayatının bir kısmını Avustralya’da geçirmiş, şimdi ise İskoçya’da yaşayan tam bir dünya vatandaşı. Bu özelliği, birbirinden farklı hikayelerle kendini gösteren kalemine de yansıyor yazarın. Hem öykü yazıyor Faber hem roman. Geniş hacimli Günahkar Kırmızı Masum Beyaz adlı romanıyla Victorya dönemine uzanırken Yüz Doksan Dokuz Basamak'ta ruhu geçmişe ait bir arkeolog kahramanı aracılığıyla günümüz dünyasının içine derin bir kazı yapıyordu. Cesaret Beşlisi’nde ise klasik müziğin gizemleri içinde cinselliğini arayan bir kadını kahramanlaştırıyordu. Yazarın Türkçeye çevrilen son çalışması “Yağmur Yağmalı” ise bir öykü kitabı. Faber şimdi, postmodernizm sonrası ruh hallerinin, düşlerle fantazmayla iç içe geçmiş gündelik yaşamın içinden çıkan on beş öyküyle Türk okurunun karşısında.
Frances Strathairn, özel bir öğretmen. Öyle ki diğer meslektaşlarından beş kat fazla kazanıyor. Çünkü o okullarda toplu olarak yaşanan travmalardan mustarip, toplumsal şiddete uğramış çocuklara öğretmenlik yapıyor. Çağımızın yeni mesleklerinden birine sahip Frances, şiddet toplumu ona ve yaptığı işe muhtaç. Yeni sınıfı, gözleri önünde kocası tarafından öldürülen öğretmenlerini unutmaya çalışıyor onun desteğiyle. Bugünün dünyası çocuklarını da yetişkin bireylerini de şiddetten koruyamasa da, travmayı kolay atlatması için her şeyi yapıyor zira... “Frances kendi kendine mırıldanmaya devam etti. Çamur içindeki evini, ıslak yatağını, Rotherey Otel’de geçirdiği geceyi anlatıyordu sınıfa. Onun ve kocasının evde uyumaya çalıştığı, ancak suyun çarşaflardan geçip pijamalarını sırılsıklam ettiğiyle ilgili bir hikaye uydurdu. Kocasıyla birlikte yatağı kaloriferin yanında tutup buhar çıkmasını izlediklerini anlattı. Evinin karman çorman olduğunu ama bunun üstesinden gelebileceğini, çünkü etrafında ona yardım edecek insanlar bulunduğunu ve her şeyin kısa sürede normale döneceğini söyledi. Bu arada yanağını Jacqui Cox’un yanağına ufacık dayadı, konunun can alıcı noktalarında başını okşadı. Hiç durmadan konuşmaya devam etti, kelimeler içinde rölantide çalışan bir rahatlatma motorundan çıkıyordu; onun kelimeleri ve yağmur, çocuklar üzerindeki büyülü etkisini sürdürüyordu.” “Yağmur Yağmalı”ya ismini veren bu ilk öykü kitapta yer alan diğer öyküler hakkında da bir önizlenim veriyor okuruna. Faber, yaralarımıza ince ince dokunacağını belli ediyor daha en başta.
“Bayan Tombik ile Bayan Cılız”ın öyküsü de “Yağmur Yağmalı”daki gibi yine güncel bir yaraya işaret ediyor. 21.yüzyıl kadınını esir alan yeme sorununa... Her şeyleriyle tıpatıp birbirine benzeyen iki kadın, iki ev arkadaşı bir gün ansızın birbirlerinden farklılaşmaya başlıyorlar. Biri yemekle arasını tamamen keserken diğeri yemeğe doymaz hale geliyor. Günümüz kadının içinde yaşayan obez’le anoreksik canavarı ayrıştıran yazar, bu iki hastalığı birbirine benzeyen iki kadın kahraman aracılığıyla tek bir potada eritmeyi başarıyor.
Kitapta yer alan en dokunaklı öykülerden biri ise “Sorumluluk”. Şu anda dünya üzerindeki en gelişmiş demokrasilerden birinin yaşandığı, sosyal hakların en üst seviyede olduğu Avustralya’da geçen öykü, bireyselleşme sürecinden geçen Batı toplumunun birbirinden kopukluğunu trajik bir şekilde gözler önüne serer nitelikte. Aile içi şiddetin ve ensestin sosyal kopuklukla nasıl birebir bağlantılı olduğunu, bu şiddetin kurbanı Margo’nun acınası kurtuluş projesi ekseninde okuyoruz “Sorumluluk”ta.
“Balıklar” ve “Nina’nın Eli” ise, Michel Faber’in hayal ve gerçek arasındaki o ince çizgide can bulan fantastik kurguya yatkın kalemini gösteren öyküler. Renkli ve zekice yazılmış bu öyküler için, kitapta yer alan diğer öykülerle ayrışmaları bir yana, çalışmaya bütünlüklü bir hava katmışlar diyebilirim. İntihar etmeyi düşünen Rahibe Jennifer ile hırsız tarafından öldürülen ve katilinin peşini bırakmayıp onu evine, yatağına kadar izleyen kadın ise “Yağmur Yağmalı”nın akılda kalan diğer ilgi çekici kahramanları.
“Yağmur Yağmalı”, çağdaş dünya edebiyatının Türkiye’de de sevilen ismi Michel Faber takipçilerini de, yazarla henüz tanışmamış okurları da hayal kırıklığına uğratmayacak bir öykü kitabı. Dolayısıyla bu haftanın da en şahane kitabı...
Yeni yorum gönder