Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Postmodern şamanizmin ayak sesleri




Toplam oy: 1454
Mihaly Hoppal
Yapı Kredi Yayınları
Avrasya’da Şamanlar, hem yeniden yükselişe geçen bu büyüleyici inanç sistemine dikkat çeken hem de yıllara dayanan gözlemin, zengin görsel malzemenin ve kaynakçasının varlığıyla göz dolduran bir çalışma.

Yaşam ve ölüm arasında dolaşan bir aracı, bir arabulucu, iyileştiren, şifa veren, geçmişi bilen, geleceği gören, öykü anlatıcısı, şair ve şarkıcı; yani şaman… Yani, bir topluluğun hem mistik olarak hem de gündelik hayat içinde ihtiyaç duyabileceği her şey... Türklerin, Moğolların ve genel olarak tüm Avrasya coğrafyasının eski, eskimeyen dini Şamanizm. Daha doğrusu dinden ziyade geniş kapsamlı bir inanç sistemi. Eskimeyen diyoruz çünkü özellikle 20. yüzyılın sonlarından itibaren kendini yeniden ciddi biçimde göstermeye başladı. Hal böyle olunca pek çok kültürel araştırmacının da dikkatini çeker oldu. Avrasya’da Şamanlar adlı çalışmanın yazarı Mihaly Hoppal da işte bu araştırmacılardan biri. Avrasya’da Şamanlar, hem yeniden yükselişe geçen bu büyüleyici inanç sistemine dikkat çeken hem de yıllara dayanan gözlemin, zengin görsel malzemenin ve kaynakçasının varlığıyla göz dolduran bir çalışma. Bize başka bir dünyanın, başka bir dünya algısının varlığının mümkün olduğunu anlatıyor.

 

 

 

Mihayl Hoppal, işe öncelikle şamanizmin ne olduğundan, bir insanın nasıl şaman olacağından başlıyor. Nasıl bir dünya algısı binlerce yıldır varlığını sürdüren bu inanç sistemini yapılandırıyor? Hoppal’a göre Şamanizmin esas büyüsü toplulukların gündelik hayatlarına, gündelik ihtiyaçlarına seslenmesi. Söz konusu ihtiyaçlara cevap vermesi için aralarından birinin mistik bir yolla seçilmesi. Avrasya’da ve dünyanın pek çok farklı yerinde şaman olarak seçilmenin şaşırtıcı bir şekilde öylesine benzer hikayeleri var ki, söz konusu hikayeler bizi ister istemez kolektif bilinç dışı kavramına ve bu kolektif bilinçdışından çıkagelen din ve tanrı algısına yöneltiyor.

 

 

 

 

 

 

 

Şamanizmin dikkat çeken en önemli özelliklerinden biri de kuşkusuz adıyla birlikte anılan animistik yanı. Şamanlar, dünya üzerindeki canlı cansız her şeyin bir ruha sahip olduğuna inanıyorlar. Ve bu ruhlar vasıtasıyla yaşamlarımızı sürdürdüğümüze… Bu doğa inancı, bu doğa saygısı, hangi dine mensup olunursa olunsun söz konusu saygıyı yitiren toplumların ne hale geldiklerini bize anımsatması bakımından da dikkat çekici.

 

 

 

 

Ve gelelim postmoden şamanizme… Mihaly Hoppal’a göre, 21. yüzyılda tüm dünyada ruhani olarak yaşanan keskin değişikliklerin bir ürünü olarak baş gösteriyor postmodern şamanizm.  Her çeşit geleneğin reddedildiği ve sistemli bir şekilde tahrip edildiği 20. yüzyılın sonlarından itibaren buna karşı aksi bir yönde başlayagelen bazı yönelimler, postmodern şamanizmin temellerini atıyor.  Modern ve büyük ideolojilerin iflası ve ardı arkası kesilmeyen çevre felaketleri insanlığı yerel topluluklara ve bölgesel çözümlere yönlendiriyor çünkü. Şamanizmin bugüne göre şekillenmesi ve varlığını sürdürmesinin bir diğer nedeni de, adaptasyon yeteneği. Hemen her kültürde, hemen her coğrafyada, en önemlisi de büyük şehirlerde, dünya metropollerinde yaşanabilmesi.  Hoppal’ın yıllar boyu topladığı tüm veriler, yaptığı tüm sıra dışı gözlemler insan ruhunun doğasından geliyor gibi görünen bu inanç sisteminin, Türklerin ve Moğolların bu büyüleyici eski dininin, ilerleyen yıllarda daha çok konuşulacağı, daha çok inceleneceği ve daha çok inanılacağı yönünde. Avrasya’da Şamanlar'a özellikle bu bakımdan dikkat etmek gerek.

 

 

Karşılaştırmalı - zihin açıcı bir okuma için: Mircea Eliade’nin Şamanizm'i ve Jean-Paul Roux’nun Türklerin ve Moğolların Eski Dini adlı çalışması da hararetle önerilir. 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.