Yaşam ve ölüm arasında dolaşan bir aracı, bir arabulucu, iyileştiren, şifa veren, geçmişi bilen, geleceği gören, öykü anlatıcısı, şair ve şarkıcı; yani şaman… Yani, bir topluluğun hem mistik olarak hem de gündelik hayat içinde ihtiyaç duyabileceği her şey... Türklerin, Moğolların ve genel olarak tüm Avrasya coğrafyasının eski, eskimeyen dini Şamanizm. Daha doğrusu dinden ziyade geniş kapsamlı bir inanç sistemi. Eskimeyen diyoruz çünkü özellikle 20. yüzyılın sonlarından itibaren kendini yeniden ciddi biçimde göstermeye başladı. Hal böyle olunca pek çok kültürel araştırmacının da dikkatini çeker oldu. Avrasya’da Şamanlar adlı çalışmanın yazarı Mihaly Hoppal da işte bu araştırmacılardan biri. Avrasya’da Şamanlar, hem yeniden yükselişe geçen bu büyüleyici inanç sistemine dikkat çeken hem de yıllara dayanan gözlemin, zengin görsel malzemenin ve kaynakçasının varlığıyla göz dolduran bir çalışma. Bize başka bir dünyanın, başka bir dünya algısının varlığının mümkün olduğunu anlatıyor.
Mihayl Hoppal, işe öncelikle şamanizmin ne olduğundan, bir insanın nasıl şaman olacağından başlıyor. Nasıl bir dünya algısı binlerce yıldır varlığını sürdüren bu inanç sistemini yapılandırıyor? Hoppal’a göre Şamanizmin esas büyüsü toplulukların gündelik hayatlarına, gündelik ihtiyaçlarına seslenmesi. Söz konusu ihtiyaçlara cevap vermesi için aralarından birinin mistik bir yolla seçilmesi. Avrasya’da ve dünyanın pek çok farklı yerinde şaman olarak seçilmenin şaşırtıcı bir şekilde öylesine benzer hikayeleri var ki, söz konusu hikayeler bizi ister istemez kolektif bilinç dışı kavramına ve bu kolektif bilinçdışından çıkagelen din ve tanrı algısına yöneltiyor.
Şamanizmin dikkat çeken en önemli özelliklerinden biri de kuşkusuz adıyla birlikte anılan animistik yanı. Şamanlar, dünya üzerindeki canlı cansız her şeyin bir ruha sahip olduğuna inanıyorlar. Ve bu ruhlar vasıtasıyla yaşamlarımızı sürdürdüğümüze… Bu doğa inancı, bu doğa saygısı, hangi dine mensup olunursa olunsun söz konusu saygıyı yitiren toplumların ne hale geldiklerini bize anımsatması bakımından da dikkat çekici.
Ve gelelim postmoden şamanizme… Mihaly Hoppal’a göre, 21. yüzyılda tüm dünyada ruhani olarak yaşanan keskin değişikliklerin bir ürünü olarak baş gösteriyor postmodern şamanizm. Her çeşit geleneğin reddedildiği ve sistemli bir şekilde tahrip edildiği 20. yüzyılın sonlarından itibaren buna karşı aksi bir yönde başlayagelen bazı yönelimler, postmodern şamanizmin temellerini atıyor. Modern ve büyük ideolojilerin iflası ve ardı arkası kesilmeyen çevre felaketleri insanlığı yerel topluluklara ve bölgesel çözümlere yönlendiriyor çünkü. Şamanizmin bugüne göre şekillenmesi ve varlığını sürdürmesinin bir diğer nedeni de, adaptasyon yeteneği. Hemen her kültürde, hemen her coğrafyada, en önemlisi de büyük şehirlerde, dünya metropollerinde yaşanabilmesi. Hoppal’ın yıllar boyu topladığı tüm veriler, yaptığı tüm sıra dışı gözlemler insan ruhunun doğasından geliyor gibi görünen bu inanç sisteminin, Türklerin ve Moğolların bu büyüleyici eski dininin, ilerleyen yıllarda daha çok konuşulacağı, daha çok inceleneceği ve daha çok inanılacağı yönünde. Avrasya’da Şamanlar'a özellikle bu bakımdan dikkat etmek gerek.
Karşılaştırmalı - zihin açıcı bir okuma için: Mircea Eliade’nin Şamanizm'i ve Jean-Paul Roux’nun Türklerin ve Moğolların Eski Dini adlı çalışması da hararetle önerilir.
Yeni yorum gönder