“Postmodernizm, modernizasyon süreci tamamlandığında ve doğa bir daha geri dönmemek üzere gittiğinde sahip olduğumuz şeydir”, der Fredric Jameson. Disütopya dediğimiz şey de Jameson’u doğrularcasına doğa bir daha geri dönmemek üzere gitmeye başladığında ortaya çıkan bir edebiyat türüdür. Zira gelecek nasıl olacak sorusunun yerini, gelecek ne kadar karanlık olacak sorusuna bırakmasının temel sebebi, doğanın yitip gittiğini fark etmemiz değil mi?
(Fredric Jameson)
Denizin ötesinde tahayyül edilen ütopya, ortada denizin ötesinde fethedilmemiş bir yer kalmayınca ve gerçek anlamda deniz yok olmaya başladıkça yerini disütopyaya bırakır: İstenmeyen bir dünya ve gelecek algısına… Tüm umutların kırıldığı yerden anlatılan karanlık bir hikâyeye... Tıpkı Huxley’nin “Cesur Yeni Dünya”sı, Zamyatin’in “Biz’i, Orwell’ın “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört”ü gibi…
Amerikalı genç bir bilimkurgu yazarı Paolo Bacigalupi. Çeşitli bilimkurgu dergilerinde yayımlanan öyküleri ve yazdığı iki romanla dikkatleri üzerine çeken yazara, bir dolu ödül ve ün getiren ilk romanı “Kurma Kız” etkileyici bir disütopya. 24. yüzyılda geçiyor hikâyesi. Küresel ısınmayla okyanusların yükselip New York gibi birçok büyük şehri yuttuğu, dünya coğrafyasının tamamen değiştiği bir dünyadayız. Karbon temelli yakıtlar nicedir tükenmiş, enerji depolamak için elle kurulan yaylar kullanılıyor, uçakların yerini zeplinler almış, otomobiller tedavülden kalkmış, bilgisayarlar pedalla çalışıyor, doğal besin türleri tamamen yok olmuş, yapay tohumlar bile kıymete binmiş, dünya halkları açlığın sınırında yaşıyor, kurma denilen yeni bir insan türü yaratılmış, oynanan genleriyle asıllarını ortadan kaldıran vahşi cesire kedileri ile doğal ortamın bozulması sonucu reenkarne olamayan insanların hayaletleri ortalıkta cirit atıyor ve elbette biyoteknolojinin dev şirketlerinin egemenliği hüküm sürüyor...
Hikâyemizin geçtiği yer ise Bangkok. Okyanusun yükselen sularının önüne devasa setler çekilerek kurtarılmış bir şehir devleti olarak varlığını sürdürüyor burası. Ancak varlığını sürdürmesini setlere değil kendini dünya ticaretine, büyük şirketlere karşı kapamış olmasına ve bir nebze de olsa tohumlarını korumasına borçlu bu şehir. Ancak değişim kapıda. Tek bir şehir dünyanın, insanlığın yazgısına karşı ne kadar durabilir… İçin için kaynıyor Bangkok. Neredeyse kutsal sayılan Çevre Bakanlığı ile onun karşısındaki Ticaret Bakanlığı kapışmak üzere ve tüm bu siyasi çalkantıların ortasında kahramanlarımız başkomiser Caydi ile yardımcısı Kanya, kurma kız Emiko, sığınmacı Hok Seng ve yasaklı AgriGen şirketinin ajanı Anderson kaderlerini değiştirmek için çırpınıyorlar.
Emiko, ihtiyar Japon nüfusun hizmetini görmek için yaratılmış bir yeni insan, bir kurma kız. Japon sahibi tarafından terk edilmiş. Bangkok’un batakhanelerinden birinde durmaksızın aşağılanarak, tecavüze uğrayarak yaşamaya çalışıyor. Ancak asıl derdi, Tayland’ta onun gibilerin hoş karşılanmaması. Yakalanıp bir gübre tankında yok edilmemek için gölgelere sığınıyor her gün her gece ve içinde eğitiminden mi, oynanan genlerinden mi geldiğini bilmediği itaat duygusunu yok etmek için savaşıyor. Çünkü kuzeyde bir yerlerde kurma insanların özgürce, kimseye kölelik etmeden yaşadıklarını öğrenmiş. Ancak kader onu tuhaf bir şekilde Bangkok’un tohum bankasına erişmek için uğraşan ajan Anderson’la karşılaştıracak ve yine daha tuhaf ve ironik bir şekilde hem kendi geleceğini hem de ülkenin geleceğini değiştirecek tesadüflerle dolu siyasi bir oyunun içine çekecek.
Tıpkı şimdi hizmet ettiği Beyaz Gömlekliler’den intikam almak için yanıp tutuşan Kanya ve kendine yasal bir yaşam kurmak için karmasını zorlayıp duran Çinli sığınmacı Hok Seng gibi…
Paolo Bacigalupi’nin yarattığı dünyanın tüyler ürpertici olmasının en önemli sebebi bugünden baktığımız zaman en akla yatkın gelecek tahayyüllerinden biri olması. Hatta ekosistemin tamamen bozulduğu, küresel ısınmasının sonuçlarının kendini iyice gösterdiği, salgın hastalıklarla, açlıkla kırılan ve her anlamda kültürel yozlaşmadan mustarip bir dünya hayali belki 24. yüzyıla gelmeden çok daha önce gerçekleşecek gibi.
Yarattığı atmosferin etkileyiciliğine yaslanmayan bir kurguya da sahip “Kurma Kız”. Karakterlerin hızla gelişen olayların içinde giderek derinleşmesi, kendi yollarını bulmaları, kendi benliklerini, ahlaklarını, yaşamı durmaksızın sorgulamaları, çelişkileri, güçleri, zaafları, ironik tesadüflerle hem çevrelerindeki dünyadan etkilenmeleri hem de çevrelerindeki dünyaya yön verme şekilleri insan ruhuna olan inancımız üzerinde düşündürüyor bizleri.
Bir de elbette şu anda hızla gelişen gen teknolojisi üzerindeki soru işaretleri üzerine gidiyor yazar. Hayvan, insan ve bitkilerin genleriyle oynama, yeni türler yaratma, çok da uzak bir hayal olmayan insansı varlıklara can verme, dünyayı ve insanlığı nereye götürecek? İnsanın bir anlamda tanrılaşması ve kendi doğasını yaratması nasıl sonuçlar doğuracak? Yazarın hikâyedeki tanrı-doktor Gi Bu Sen’in ağzından söylettikleri zalim bir kahkaha gibi patlıyor sorularımızın ve endişelerimizin ortasına:
“Yaratıklarımızın ve vebalarımızın doğası öyle çünkü. Öyle kolayına alt edilecek aptal makineler değiller sonuçta. Kendi gereksinimleri ve açlıkları, kendi evrimsel talepleri var. Sürekli mutasyon geçirip uyum sağlamak durumundalar. O yüzden benle işiniz hiç bitmeyecek. Ya ben gidince ne olacak? Bizler dünyaya iblisler saldık ve sizin duvarlarınız ancak benim zekam kadar güçlü. Doğa yeni bir şeye dönüşüyor ve bu sefer gerçekten bize ait olacak… Eh, yarattığımız şeyin bizi yutuvermesi şairane olmaz mı?”
"Disütopya dediğimiz şey de Jameson’u doğrularcasına doğa bir daha geri dönmemek üzere gitmeye başladığında ortaya çıkan bir edebiyat türüdür"
Söylediginiz bu sey Ursula K. Leguin in Mülksüzler'ini okuyanlara gülünctür.
Oldukca saglam bir distopya-ütopya ikilemi olarak yazilmis kitapta Anarres verimsiz bir gezekenken; Urras'ta durum tam tersidir. Bu iki gezegendeki degerler karsilastirildiginda ise ilkinin bize göre daha arzu edilebilir oldugu söylenebilir.
Demek istedigim ditopya türünü doga ile kisitli bir tanimla aciklayamazsiniz.
Bkz: Zamyatinden Biz (ilk distopyalardandir)
Yeni yorum gönder