Epik fantastik dizilerin kaderidir. Dizi kaç kitaptan mürekkep olursa olsun, eleştirmenler, kitap tanıtım yazarları için birinci ve sonuncu cilt önemlidir. Bu ciltler dikkate alınır, yazılır. Oysa okur için durum farklıdır, hele ki benim gibi fantastik türün tutkunları; iyi bir hikaye keşfetmişsek eğer, hep bir sonrakini bekleriz biz, çünkü bir sonrakinin şimdi elimizde olan hikayeyi anlamlı kılıp kılmayacağı meselesi söz konusudur. Tolkien’in bize miras bıraktığı alışkanlık: Şimdi okuduğumuz, şimdi içinde olduğumuz hikayenin aslında daha derin, daha büyük, daha görkemli bir hikayenin parçası olduğunu bilmek isteriz. Sanırım, “epik fantastik” dediğimiz şey biraz da bu histen beslenmektedir. Tıpkı George R.R. Martin’in büyük çalışması “Buz ve Ateşin Şarkısı”nda da olduğu gibi.
George R.R. Martin’in kaleme aldığı “Buz ve Ateşin Şarkısı”nın Türkçeye çevrilen ilk kitabı olan “Taht Oyunları”yla, kitabın çok başarılı bir uyarlaması olan televizyon dizisinin ilk sezonunun aynı noktada bitmesi kuşkusuz hepimizi zaten büyük bir merak içinde bırakmıştı. Hele ki hikayeyi diziyle tanıyan ve dizisinden takip edenler için yeni sezonun 2012 nisanında başlayacak olması haberi, işe tuz biber ekmişti. Ancak neyse ki kitabı Türkçeleştiren yayınevi serinin ikinci kitabının bir bölümünü kısa bir süre içinde yayımladı. Sözün kısası “Buz ve Ateşin Şarkısı”, “Kralların Çarpışması”yla devam ediyor.
İşe, Martin’in epik fantastik tutkunlarını ikinci kitapta da hayal kırıklığına uğratmayacağını söylemekle başlayayım. … “Taht Oyunları”nda bir hikayenin başlangıcı izlenimi verse de büyük bir sonu anlatıyordu George R.R.Martin oyuncu bir şekilde. Okurun benimsediği, kendini özdeşleştirdiği kahramanlar ölüyor, tanıdığı dünya kelimenin tam anlamıyla kırılıyordu. “Kralların Çarpışması” işte tam bu kırılma anından başlıyor. Tek bir krallıkla yönetilen, barış içindeki diyarımızda artık birden fazla kral ve savaş var. Çok kralın olması hiç kralın olmaması demek elbette. Dolayısıyla siyasi mücadeleler, entrikalar ve her anlamda türlü çeşit çarpışma yani taht oyunları şimdi çok daha ön planda. Denizin öte yakasındaki kraliçenin doğurduğu üç ejderha ise diyarın fantastik ruhunun altını artık daha kalın çiziyor. “Taht Oyunları”nda adları daha silik geçen kahramanları var artık diyarın: Ölen Kral Robert’ın büyük kardeşi, kendini Ejderha Kalesi’nde kral ilan eden Sttanis; onun büyücü rahibesi, kırmızılı kadın; Stark hanedanına sadık gibi görünen ancak kendi iktidar mücadelesini vermeye başlayan Teon Greyjoy; kendini kral ilan eden, oldukça kalabalık bir yandaş topluluğuna sahip diğer kardeş Renly ve artık Kral eli olduktan sonra yönetimi tamamen ele geçirmeye başlayan cüce Tyrion Lannister gibi... Hepsinin tek bir amacı var; güce ve iktidara bütünüyle sahip olmak. Bir de tüm hikayenin merkezinde yer alan Stark ailesinin her anlamda varoluş mücadelesini okuyoruz “Kralların Çarpışması”nda. Sansa Stark tam anlamıyla hapis hayatı yaşadığı sarayda onurunu ve gerçek ailesini kaybetmeme mücadelesi veriyor; küçük kızkardeşi Arya Stark’ın durumu da ondan iyi değil, bir grup tekinsiz adamla birlikte Sur’a doğru, düşmanları tarafından bulunmadan, gizlenerek kat etmeye çalışıyor Kral Topraklarını; öldürülen Ned Stark’ın yerine ailesinin başına geçen ve Kuzey Kralı ilan edilen Robert, ailesini ve krallığını toplama çabasında, üstelik henüz hala on beş yaşında… Stark hanesinin piç oğlu John Snow’un mücadelesi ise ülke sınırlarının çok dışında bambaşka bir amaca yönelik: Bütün bu parçalanmışlık içinde ailesinden uzak durarak diyarı tehdit eden mitolojik bir tehlikenin varlığını ve ne olduğunu tespit etmek durumunda… Üstüne üstlük bir de kaç yıl süreceği bilinmeyen lanetli bir kış gelmek üzere…
Hikaye hakkında daha fazla ayrıntıya girmek okurun tadını kaçırmak olur. Ancak hikayenin “Taht Oyunları”nda bir parça ihmal edilmiş gibi görünen mistik yönünün bu kitapta biraz daha belirginleştiğini söylemek durumundayım. Diyarın gökyüzünü tamamen kaplayan ve hemen her yerden gece ve gündüz görünen alev ve kan rengindeki kuyruklu yıldızın varlığı ile kendini kral ilan eden büyük kardeşin rahibesinin yaymaya çalıştığı yeni dini inanç, “Kralların Çarpışması”nın belkemiğini oluşturuyor. Kuyruklu yıldızın varlığını her kahramanın kendi durumuna ve kaderine göre yorumlayışı, kimi zaman kendi çıkarına alet edişi, söz konusu yorumların hikayenin kaderini etkilemesi Martin’in sembolik işaretlere ve mistisizme bakış açısına dair de ciddi bir fikir verir nitelikte.
Sözün kısası insan ruhuna dair bu incelikle yazılmış şahane hikayenin içinde hep beraber kışın gelmesini beklemeye devam ediyoruz…
Fazla söz katıp da konuyu bulandırmaktansa hülasa denebilir ki, kendi fitratının esaretinde ezikliklerini aşamayan insanların, çok daha derin ve kapsamlı bir komploda boğulup gidişlerini anlatan şahane bir kitap, politikaya meraklı "realist" okurların bile okumasını tavsiye ederim.
Yeni yorum gönder