David Harvey 2011 Londra ayaklanması sırasında bakın ne demiş: “Şansımız varsa, komisyonlar kurulacak, raporlar hazırlanacak… Şansımız varsa, diyorum çünkü İngiltere’nin halihazırdaki başbakanının ‘vahşi’ dürtüleri, bir yandan ahlaki pusulanın şaştığından, adab-ı muaşeretin yerle bir olduğundan, başıboş gençler arasında aile değerleri ve disiplinin maalesef erozyona uğradığından dem vururken, diğer yandan tazyikli su püskürten tankları, biber gazı taburunu ve plastik mermileri devreye sokacak gibi görünüyor.” Ne kadar da tanıdık geliyor kulağa değil mi!
Bir parkla, meydanla, semtle, devamında ise bir şehirle başlayan ve nihayetinde ülkesel bir harekete dönüşen direnişimizi, dünyayı egemenliği altına almış vahşi kapitalizmden, küresel insani krizden ayrı düşünmek mümkün değil; son yıllarda Avrupa şehirlerinde, ABD'de baş gösteren şehir isyanlarından ayrı düşünmek de öyle. Ondandır ki Direniş’in ikinci haftasını geride bıraktığımız bu günlerde pek çoklarımız gibi edebiyata, özellikle de şiire sarılmış durumda olduğum halde David Harvey’nin Asi Şehirler’ini de elimden bırakamıyorum. Kitabın altbaşlığı Şehir Hakkından Kentsel Devrime Doğru… Zekice bir mizah anlayışıyla, yepyeni bir dille bezeli direnişimizi, tek bir tamlamayla özetlemek isteseydik eğer bu hiç kuşkum yok ki “Şehir Hakkı” olurdu. Çünkü nasıl bir şehir istediğimiz sorusu, nasıl kimseler olmak istediğimiz, ne gibi toplumsal ilişkiler arayışı içinde olduğumuz ne tür bir yaşam tarzı arzuladığımız, hangi estetik değerlere sahip olduğumuz sorusundan ayrı düşünülemez, diyor Harvey. İnsan şehri inşa ederken, kendini de inşa eder. Öyleyse şehri gönlümüze göre değiştirme ve yeniden icat etme hakkıdır bu. Bireysel değil, kolektif bir haktır. Ve işte tam burada o vurucu soru gelir: Peki bu hakkı en iyi biçimde nasıl kullanabiliriz?
Direniş boyunca kimilerinin fark etmediği, kimilerinin de özel olarak üzerini örtmeye çalıştığı ana damar, yoksulluk vurgusu ve sınıf mücadelesi oldu. Oysa ki kentleşmenin kendisi zaten ve daima sınıfsal bir olgu. Şehirler bir artı ürünün toplumsal ve coğrafi olarak yoğunlaşmasından doğar. Artı ürün bir yerden ve birileri üzerinden elde edilir hep, artı ürünün nasıl kullanılacağının denetimi de daima küçük bir grubun elinde olur. Kapitalizm hiç durmadan şehirleşmenin ihtiyaç duyduğu artı ürünü üretir ya da aynı şekilde kapitalizm sürekli surette ürettiği artı ürünün soğrulması için şehirleşmeye ihtiyaç duyar.
Evet, planlı olarak direnişin siyasi olmadığı, direnişine katılanların siyasi ve ekonomik bir beklentileri olmadığı ve hatta ekonomik krizden etkilenmeyenlerden oluştuğuna dair pompalanan görüşler bütünü, sırf bu anlamda bile bağlamından yoksundur. Direniş, doğası gereği siyasi, doğası gereği yoksulların ve yoksunların, doğası gereği rejim karşıtlarının… Politik öfke, politik isyan giderek bilinçli bir eyleme dönüşüyor. Ve Harvey öneriyor: “Artı ürünün üretimi ve kullanımı üzerinde daha fazla demokratik denetim talebi. Bu talepten utanmayın, artı üretime sahip olmak ille de kötü bir şey değildir.”
Şehir başlıbaşına siyasi bir topluluk gibi hareket ediyor şimdi, şehir artık toplumsal hareketin içinden doğduğu dev bir saha. Yalıtılmışlığın, yalnızlığın, neoliberal bireycilik anlayışının üstesinden geliniyor elbirliğiyle; şehir, şehirler, finans kurumlarının, şirket sermayesinin ve yerel yönetimlerin desteklediği müteahhitlerin sunduğu o ucube imgeden kurtuluyor. Yeni bir imge yaratılmaya başlanıyor. Ülke ve dünya tarihinde bir mucize oldu: Doğru soruyu sorduk! Şimdi bu doğru soruya, doğru cevaplar verme zamanı.
Asi Şehirler’i okudukça görüyorum ki Türkiye’deki direnişi sandığımız gibi bize özel, tek ve biricik değil, yani yalnız değil. Ancak yalnız olmadığı kadar da, gelmiş geçmiş tüm diğer hareketler içinde pırıl pırıl parladığı da kesin. Kendi enerjisini kendi içinde üreten, sürdürülebilir, ritmini doğadan, dilini şiirden ve mizahtan, sesini müzikten, inancını özgürlük düşüncesinden alıyor. Üstelik Filiz Gazi’nin de dediği gibi Direniş, iyiliği sokağa düşürüyor.
Harvey’nin kehanetlerini bilenler bilir. Hatta artık kehanetten bile çıktı sayılır onun öngörüleri. Şimdi kulaklarımda dünyanın herhangi bir şehrinde patlak veren büyük bir direnişin, tüm dünyaya nasıl yayılacağını ve kapitalizmin sonunun da işte böyle geleceğini söylediği cümlesi yankılanıyor. Ancak bu yayılma öyle kolayca bir kıvılcımla etrafı yangın yerine döndürmeyecektir, bu bilinçli bir çabayı ve mücadeleyi gerektirir.
beğendim işeme çok yarıyaca çıooook sevindim oley ooooollleeeeyyyyyyyyy:D
Yeni yorum gönder