Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Suat Derviş’i artık gotik biliriz!




Toplam oy: 1362
Suat Derviş
İthaki Yayınları
Türk edebiyat tarihi unutturulan, unutulmak istenen kadın yazarların da tarihidir malumumuz. Bu unutturulma mücadelesi içinde neredeyse yitirdiğimiz en önemli yazarlardan biri de Suat Derviş’tir. Yazdığı diğer eserleri çok az bildiğimiz gibi yazarın gotik türde eserler verdiğini de bilmez, Türk-Osmanlı edebiyatında gotik eserler yoktur diyerek gelip geçmeyi severiz.

“Bu ev muamma ve güzellik dolu… Loş sofalara, alçak tavanlı geniş salonlara, sonra bu sofaları ve salonları dolduran eski yeni, büyük küçük bütün eşyaya sinmiş garip bir efsun var. Öyle bir şey ki asabı, mefkureyi, muhayyileyi sarhoş ediyor. Tatlı bir uyuşukluk içindeyim.”

 

İnsanı tatlı bir uyuşukluğa sürükler evet, ama ev tekinsizdir. Eşyaya, odalara, sofalara sinmiş garip bir efsun, asabı sarhoş eden bir efsun dolanır etrafta. İnsanlardan, medeniyetten uzak, doğanın, yeşilliklerin, evi saran sarmaşıkların içinde bir köşktür bu ve bir karı kocaya mezar olmuştur… Evet, doğru tahmin ettiniz hemen her şeyiyle gotik türde yazılmış bir romanın başlangıcından söz ediyorum. Ancak tahmin edemeyeceğiniz şeyler de var. Mesela bu romanı yazanın bir Türk kadın yazar olması gibi; o kadın yazarın Suat Derviş olması gibi!

 

Evet elimde, Kara Kitap adıyla basılan ve Suat Derviş’in dört gotik kısa romanını bir araya getiren bir çalışma var. Tam dört gotik roman! Türk edebiyat tarihi unutturulan, unutulmak istenen kadın yazarların da tarihidir malumumuz. Bu unutturulma mücadelesi içinde neredeyse yitirdiğimiz en önemli yazarlardan biri de Suat Derviş’tir. Yazdığı diğer eserleri çok az bildiğimiz gibi yazarın gotik türde eserler verdiğini de bilmez, Türk-Osmanlı edebiyatında gotik eserler yoktur diyerek gelip geçmeyi severiz. Oysa ki Serdar Soydan’ın da dediği gibi Suat Derviş’in de, daha pek çok yazarın da külliyatları tam olarak açığa çıkmamıştır. Hal böyle olunca perdeyi birazcık aralamanın ne kadar şaşırtıcı, ne kadar sürprizlerle dolu olabileceğinin de bir göstergesi oluyor Kara Kitap.

 

Ne gerçeğin yanında, ne gerçeküstünün...

 

http://www.feminet.net/wp-content/uploads/2013/08/suat-dervis.jpgBaşta da dediğim gibi dört kısa gotik roman var Kara Kitap’ın içinde. “Ne bir ses… Ne bir nefes”te Derviş’in hikayesini “babasını öldürmek isteyen oğul” imgesi üzerine oturttuğunu görürüz. Yıllar sonra dönen oğul babanın kabusu olacaktır. Genç ve güzel karısını oğluna kaptırma paranoyasını rüyalarla, olağanüstünün tekinsizliğiyle verir yazar. Büyük bir köşkte yine insanlardan uzak üç insan, gerçek ve gerçeküstü arasındaki o netamali bölgede salınıp duran hayatlarının kabusa dönüşünü izleyeceklerdir. Kitaba adını veren “Kara Kitap”ta da karanlık, boğucu, ölümün kol gezdiği bir evde hayata tutunmaya çalışan genç bir kızın yaşamla ölüm, gerçekle kabus arasında verdiği mücadele vardır. “Buhran Gecesi”nde, kimsesiz bir köşkte yaşanan korkunç ve doğaüstü bir cinayetin izleri kol gezerken, “Fatma’nın Günahı”nda, bir aşk hikayesi içinde kimliği çözülüp yavaş yavaş bir hortlağa dönüşen Fatma anlatılır.

 

Görürüz ki, hemen tüm hikayelerde gotik unsurları başarıyla kullanmıştır Suat Derviş. Ve sözgelimi bu unsurları romanlarında sıkça kullanan Hüseyin Rahmi’den farklı olarak ne gerçeğin ne de gerçeküstünün yanında saf tutmuştur. Romanlar bu anlamda, tam bir belirsizlik içinde biterler ve yazar teşhis konusunda bizimle hemen hiç konuşmaz. Yazarın sesini, döneminin yazarları aksine hemen hiç duymayız. Derviş, taraf tutmaz. Yarattığı gotik atmosferi kesinlikle bozmaz. İşte tam da bu yüzden çok şaşırtıcı, çok büyüleyicidir.

 

Kara Kitap edebiyatımızın içinden yıllar yıllar sonra fırlayan bir mucize gibi. Gotik-fantastik okurlarına ve Türk edebiyatında bu tür üzerinde incelemeler yapan tüm araştırmacılara, eleştirmenler duyurulur.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.