Ortada büyük bir sır vardır, tarihin derinliklerinin içinden gelen... Sır açığa çıkma tehlikesiyle karşılaşınca bir takım insanlar gizemli şekillerde ölürler, bir takım başka insanlar da, dedektifler, şifre çözücüler.. vb. bu ölümler üzerine harekete geçerek önce cinayetleri çözmeye sonra da büyük sırrı anlamaya başlarlar.
Dünyanın çeşitli yerlerinde geçen soluk soluğa bir mücadele okuruz, tabii işin içinde duygusal ilişkiler de vardır. Adına ne derseniz deyin, tarihi-aksiyon, tarihi-gerilim hatta komplo teorisi, fark etmez. Bu tür hikayelere artık fazlasıyla aşinayızdır, bir yenisini neden okuyalım ki? Aslında bu türden çok işlenen, örneği piyasada bolca bulunan hikayelerden birini okumak için iki sağlam sebebe ihtiyaç duyarız. Bir: Hikayenin yazarı. İki: Hikayenin dili ve işleniş biçimi.
Eğer bu iki unsur sağlamsa türün iyi bir örneğiyle karşı karşıyayız, heyecan verici sağlam bir hikaye bizi bekliyor demektir. Tıpkı Adam Blake’in Onlar'ında olduğu gibi.
Adam Blake, aslında bir takma ad. Artık kültleşmiş, kalbimizde ayrı bir yeri olan X-Men ve Fantastik Dörtlü çizgi romanlarının baş yazarının takma adı. Hal böyle olunca Onlar'ı elimize almak mukadderattan oluyor. Ve yanlış bir karar vermediğimizi kitabın her sayfasında bir kez daha anlıyoruz. Geriye, başta da dediğim gibi, türün bu çok iyi örneğine kendimizi bırakmak kalıyor.
Roman, kısa bir süre sonra birleşmeye başlayan üç olayla başlıyor. Arizona çöllerine düşen bir uçağın, İngiltere’de öldürülen bir tarihçinin ve üç çocuğuyla birlikte sırra kadem basan karısının peşine düşen bir paralı askerin birbiriyle görünüşte alakası olmayan hikayeleri... Arizona çölüne düşen ve ardında onlarca ölü bırakan uçak kazasının sebebi kesinlikle anlaşılamıyor çünkü uçağın kara kutusu bir takım gizemli insanlar tarafından yok ediliyor. Bu sıralarda açığa alınmak üzere olan dedektif Kennedy’ye verilen tarihçi cinayeti, hızla seri cinayetlere dönüşürken, şüpheler “Ucuziçki Kodeksi” olarak bilinen ve İncil’in tarihin karanlıklarına gömülmüş bambaşka bir versiyonunu açığa çıkaran tarihi bir belgede odaklanıyor. Karısı ve üç çocuğunun peşinde bir ömür tüketen Tilmann’ı bu hikayeye dahil eden şeyse ailesini “sırrı” saklayanlara kaptırmış olması.
Meselenin özü Yuhanna İncil’inin içine şifrelenmiş Yahuda İncil’inde yatmaktadır. Buna göre Yahuda bilinenin aksine Hz.İsa’ya ihanet etmemiş, ilahi bir planda ona yardımcı olmuştur. Bu yardımın ödülü ise kitabın yazılışından üç bin yıl sonra dünyanın egemenliği insanlıktan alınıp Yahuda soyundan gelecek bir türe geçmesidir. Hal böyleyken sırrı bilmek işe yaramaz, hikayeye ucundan kıyısından bağlanan tüm kahramanlarımız şimdi bu ilahi vaadin yerine gelmemesi için çabalamak zorunda kalacaklardır. Ama nasıl? Binlerce yıldır yer altında tıkır tıkır işleyen saat gibi düzenlenmiş bir örgüt nasıl çökertilir? Üstelik bir de örgütün elemanları insanüstü özelliklere sahipse?
Adam Blake, bir yazar olarak, oldukça ilgi çekici bir Hıristiyanlık mitolojisi üzerine kurduğu öyküsüne yaslanmakla kalmıyor. Hikayesinin taşıyıcısı olan tüm kahramanlarının, deyim yerindeyse hakkını veriyor. Okurunu sıkmadan giriştiği psikolojik çözümlemeler, karakterlerinin hangi olay karşısında nasıl etkilenip nasıl tepki vereceklerinin alt yapısı yine hikayenin temposunun içinde etkileyici bir şekilde işlenmiş. Bu anlamda Onlar, çok karakterli, çok hareketli bir romanın nasıl aynı zamanda derinlikli olabileceğine dair verilen bir edebiyat dersi gibi.
Onlar, Türkçede yayımlanan fantastik-tarihi-gerilim romanları içinde uzun zamandır karşımıza çıkan en iyi örneklerden biri. Türün sevenlerini de, sadece konuyla ilgilenenleri de hayal kırıklığına uğratmayacak gibi görünüyor.
Yeni yorum gönder