Son yıllarda, sürekli dile gelen bir soru var edebiyat çevrelerinde: Öykü yükseliyor mu? Şiirin ulaşılmaz yeri ve romanın tükenmeyen gücünün yanında öykü türü hep bir muammanın kucağında dolaşıyor hâlbuki. Düne, bugüne, hatta yarına baktığımızda öykünün, özellikle Türk edebiyatında, hep arada kalmış bir konumda olduğunu görüyoruz. Bazı yazarlar için roman yazmadan önce kullanılan bir basamak, bazen bir heves, çoğu zaman da okur nezdinde bir kere okunup kenara koyulan bir eğlencelik tür öykü.
Elbette bu türe kendisini adamış, teoride ve pratikte öykü evreninin kilitli kapılarını zorlayan birçok kalem halen mevcut. Modern zamanların “hızın hazzı”nı pompaladığı bir devirde, pratik bir okuma tatmini sağlıyor olması da öykünün “yükseliş” rotasını hızlandırdı diyebiliriz. Edebiyatın “unutulan”ı olan öykülerini ve çoktan unutup gittiğimiz çok değerli bir öykücümüzü anacağım bu yazı da bizim mütevazı bir katkımız olsun o halde bu yükselişe…
Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanan Maskeli Balo ve Diğer Öyküler, Bengü Vahapoğlu’nun titiz çalışmasıyla bizlere yeniden hatırlattığı Özcan Ergüder’le tanışmamız için raflarda. Vedat Günyol, Oktay Akbal, Erdal Öz gibi Türk edebiyatının önemli birçok isminin övgüyle söz ettiği öykülerin yazarı, deyim yerindeyse “tek kitapla efsaneleşen” bir yazar Özcan Ergüder.
Temel meselesi ruhun tahlili
1929 yılında dünyaya gelen Ergüder’in ilk öyküleri, henüz Robert Kolej sıralarındayken okulun “İzlerimiz” adlı dergisinde yayımlanır. Sıkı bir Sait Faik hayranı olan Ergüder, 1948’de Robert Kolej’in geleneksel yazı yarışmasının organizasyonunu üstlenir ve jüride bulunması için Sait Faik’in peşine düşer. Başarır da. Sait Faik, Bedri Rahmi ve Orhan Veli “hakem heyeti” olarak bu yarışmada bulunacak ve Özcan Ergüder “Balıkçı Kamil” öyküsüyle yarışmanın birincisi olacaktır.
İlk ve tek kitabı olan Maskeli Balo ise 1956 yılında yayımlanır Ergüder’in. İlk dönem öykülerinde açıkça görünen Sait Faik etkisini kırmayı çoktan başarmıştır. Yer yer kara mizaha dayanan, bilinç akışı ve iç konuşmalarla dolu, yer yer bir tiyatro metnini de andıran öyküleriyle bambaşka bir öykü dünyası sunar okuruna. “Maskeli Balo” öyküsünde annesini arayan Hamlet’le başlayan (“Ben seni hep babanı arar sanırdım.”) anne-baba-çocuk-aile izleğini hemen hemen diğer tüm öykülerinde büyük bir incelik ve insan psikolojisini derinlemesine ele alan bir üslupla ele almayı başarır.
Yeni yorum gönder