Bir şehri, bölgeyi, semti ya da sadece bir sokağı suça ve karanlığa bulayan şey, işlenen suçların sayısından değil, suç potansiyelinin her an her yere sinmiş olmasından, karanlığın bir nabız gibi atışının hissedilir olmasından gelir herhalde. Adaletsiz nice potansiyel ölümlerin, cinayetin, kanın ve korkunun kokusunun cesaret ve çaresizlikle kesiştiği gölgeli sokaklar, puslu havalar, insanın içine işleyen rüzgârlar, umursamazlık, boş vermişlik ve çoğu zaman ince hesaplar… Brooklyn’de hepsi ve sanki çok daha fazlası var gibi… Ya da şöyle söyleyeyim, Brooklyn’de hiçbiri yoksa da orada geçtiğini iddia eden öyküler öyle demez en azından.
Kara Brooklyn adı altında toplanmış suç öyküleri de, bu bölgenin karanlık yüzüne değil, daha çok onun içine, üzerinde yaşayanların ta içine nüfuz etmiş karanlığa dalmaya eğilimli… Parklarda, apaydınlık apartman dairelerinde, terk edilmiş tren istasyonlarının çevresinde, köprü inşaatlarında, azınlık mahallelerinde, suyun yüzeyinde ya da içinde fark etmez, suç düşüncesinin kendisinin peşine düşmüş hikâyeler bunlar. Dikkat çekici bir ilk romanla çıkış yapmış Eski Asrın Kalbi Tim McLoughlin’in editörlüğünü yaptığı kitapta yer alan öyküler, Eski Zamanlarda Brooklyn, Çağdaş Brooklyn, Polisler ve Hırsızlar ve Sakin Brooklyn adlı dört bölümde toplanmış. Ancak, ne kadar kategorize edilirse edilsinler, tüm öykülere sinen bir zamansızlık var gibi. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, tüm öykülerde, bölgenin kendisine özel zamandışılığı okunuyor.
Bir Brooklyn’e dönüş hikayesiyle giriyoruz Kara Brooklyn'e. Yıllar önce doğup büyüdüğü yeri bırakmış, çok satan kitaplarıyla meşhur olmuş yazar kahramanımız, imza gününe gitmeden dolaşıyor Brooklyn sokaklarında ve geçmişte. Sokaklar, evler ve insanlar, ona geçmişte içinden çıktığı, ıskaladığı bir hikayeyi anlatıyorlar sanki ve yakın, çok yakın gelecekte işlenecek bir cinayeti... Pete Hamill’ın “İmza Günü”, kitabın sadece ilk öyküsü olması dolayısıyla değil, okurunu bölgenin ruhuna çekmesi bakımından da son derece dikkat çekici.
Cemaatlerin diyarında
Brooklyn, cemaatlere –iyisi ve kötüsüyle- bölünmüş bir bölge. Burada, suç da dahil olmak üzere toplumsal hayatın her katmanında cemaatlerin sözü geçiyor. Bu etkinin izleri birçok hikayeye süreğen bir art alan olarak sinse de, Pearl Abraham’ın "Kara Hasidik" adlı öyküsünde, cemaat olgusu diğerlerinden farklı olarak başrolde. Cemaatler arasındaki çekişmeden ziyade Brooklyn’deki cemaatlerin kendi içlerindeki çıkar çatışmalarının dünyasına giriyoruz bu öyküde. Willamsburg’daki saflara ayrılmış içine kapalı Yahudi cemaatinden bir dedektifin, cemaat tarafından üstü örtülmek istenen bir cinayeti aydınlatma çabasında, öyle bir şey eğer mümkünse, yekpare bir taşa benzeyen cemaatini lif lif ayırma mücadelesi de var.
Kara Brooklyn’in dikkat çeken bir diğer öyküsü ise çağdaş Brooklyn’de geçen ve son satırına kadar okuruna katilini aratan değme polisiye romanlara taş çıkartacak yetkinlikteki “Crown Soygunu”. Uyuşturucu, etnik ayrımcılık, genç neslin yarattığı yer üstündeki yer altı yaşamı, ihanet ve cinayet... Hepsinin yanı sıra Adam Mansbach, tek taraflı bakış açısının ironik yanıltıcılığına dair yüzümüzü yüzümüze bir kahkaha patlatıyor sanki.
Kara Brooklyn, cebe giremeyecek kalınlıkta olsa da, heyecanlı bir katil kim hikayesine kendini kaptırmaya meyyal olanların, suçun doğası üzerine düşünmeyi sevenlerin ya da sadece Brooklyn’de geçen hikayelere ilgi duyanların el altında bulundurabilecekleri bir çalışma. Üstelik yepyeni yazarlar tanımak açısından da faydası dokunabilir belki, kim bilir…
Yeni yorum gönder