“İnsanlığın bilinci, uygarlık düzeyine ulaşıncaya kadar sayısız çağları gerektiren bir sürecin sonunda yavaş yavaş, güçlükle gelişebilmiştir; dahası bu gelişim tamamlanmış olmaktan henüz çok uzaktır. İnsan ruhunun büyük bir bölümü hala karanlıklarla kaplıdır; çünkü ‘psike’ dediğimiz, bilincimiz ve onun içeriği ile hiç de eş anlamlı değildir. Ruhumuz doğanın bir parçasıdır ve tıpkı onun gibi sınırsızdır. Ayrıca biz ne ruhu ne doğayı tanımlayabilir, ancak olabildiği kadar, onu nasıl algıladığımızı tarif edebiliriz.” İnsanı tanımada insanlığa en çok yardımı dokunmuş hekim ve düşünür C.G.Jung, “İnsan ve Sembolleri”nde işte böyle dile getiriyordu ruha dair düşüncelerini. “Bilinçdışına Giriş”den alıntı yaptığım bu kısa paragraf ruhun ve doğanın insanca tanımlarına götürüyordu okurunu. “Kökenleri ve Anlamlarıyla Semboller ve İşaretler” adlı çalışma ise, her ne kadar çoğu karanlıklarda kalsa da, tam da bu “insanca tanımlar”a dair.
Semboller ve işaretlerle doldurduğumuz doğayı ve bilinçaltımızı yine onların şifrelerini çözerek anlamlandırmak niyetindeysek eğer, başlangıçtan günümüze, ne kaldıysa geriye, hepsinin kapsamlı bir dökümüyle başlamak belki de en iyisidir. Kathryn Wilkinson’ın hazırladığı “Kökenleri ve Anlamlarıyla Semboller ve İşaretler”, tam da söz konusu başlangıç noktasında duran kapsamlı bir çalışma.Ansiklopedik hacmiyle dışarıdan biraz göz korkutucu olsa da içeriği itibariyle bol görsele dayanan seyirlik bir kitap aslında.
Wilkinson, çalışmasını “Kozmos”, “Doğal Alem”, “İnsan Yaşamı”, “Mitler ve Dinler”, “Toplum ve Kültür” ve “Sembol Sistemleri” başlıkları altında altı bölüme ayırmış. “Kozmos”, varoluşundan bu yana gökyüzünü izleyip güneşin, ayın, yıldızların ve gezegenlerin hareketinden evrensel bir ritm çıkarıp buna göre yaşayan insanlığın kısa bir öyküsü gibi. Modern bilime ısrarla direnerek, ruhlarımıza yön vermeye devam eden kozmik sembolizme dair öğrenmemiz gereken anahtar niteliğindeki bilgilerle dolu olan bu bölümde ying-yang manzaralarından dağlara, dört elementin türlü temsillerinden yer altının çekici madenlerine, içinde nefes aldığımız evrene dair sembolleştirdiklerimiz yer alıyor.
“Bir insana bakarak hayvanı göremezsin, ama bir hayvana bakarak insanı görebilirsin” derler. Bu özlü cümle bir yandan insanlığın doğadan kopuşuna işaret ederken diğer yandan da her şeye rağmen doğaya ait olduğumuzu vurgular. “Semboller ve İşaretler”in ikinci bölümü olan “Doğal Alem” de bu inişli çıkışlı karmaşık ilişkiyi kendi yarattığımız semboller aracılığıyla çözümlüyor. “İnsan Yaşamı”nda ise evreni içeren bir mikrokozmos olarak kabul ettiğimiz insan bedenine dair sembollerin tarih boyunca izini sürüyoruz: Doğum ve bereket tanrıçalarından ölüm ve yas ritüellerine, vücudumuzun çeşitli organlarının taşıdığı karmaşık anlamlardan türlü aşk imgelerine...
Yaradılış öyküleri, kahramanlık destanları ve kimlik duygusunu pekiştiren özel semboller... “Semboller ve İşaretler”in kuşkusuz en ilgi çekici bölümü olan “Mitler ve Dinler”, hemen her topluluğun sahip olduğu, ortak biçimde yarattığı bu hikayelere dair simgelere yer veriyor. Kuzey Avrupa, Kelt, Orta ve Güney Amerika, Yunan, Mısır gibi çeşitli kültürlerin tanrıları ve onların simgeledikleri kavramlar, Şamanizm, Budizm, Hinduizm, Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık gibi büyük dinlerin simgeleri, melekler ile şeytanlar, vudu büyüleri ile cadılar, tılsımlar, fallar, kehanetler, nümeroloji ve simya gibi çok geniş bir yelpazede bilgi veren bu bölüm hayal gücümüzün ve inancımızın görsel bir haritası niteliğinde.
Bizleri birbirimize bağladıkları için yaşamsal bir işlevi yerine getiren ortak sembollere dair ilgi çekici diğer bir bölüm ise “Toplum ve Kültür”. Kraliyet işaretleri, dinsel mimari, kutsal mekanlar, bahçeler, giyim kuşam, mücevherler, üniformalar, dans ve tiyatro, masallar, müzik bu bölümün alanına giriyor.
“Sembol Sistemleri”, “Semboller ve İşaretler”in son bölümü. Her karakterin tek başına nispeten anlamsız olduğu, sembol sisteminin en saf örneği alfabeden çeşitli şekillerin ve renklerin anlamlarına, sayılardan hiyerogliflere, mesleki sembollerden arma amblemlerine, marka ve logolara ve hatta beden diline uzanarak çalışmasını tamamlıyor Kathryn Wilkinson.
Özgürlük deyince niye içimizden ak bir güvercin gökyüzüne doğru kanatlanıp uçar; neden bazı geceler uykumuzdan düştüğümüzü sanarak uyanırız; barışı zeytin, bereketi nar ve incirle özdeşleştirmemizin sebebi nedir? “Semboller ve İşaretler”, bu tür evrensel soruların bireysel cevaplarına giden kapıları açmak için küçük anahtarlar veriyor elimize... Başta da dediğim gibi, çok kapsamlı, geniş alana yayılan bir çalışma olduğu için tek tek konular ve kavramlar üzerinde fazlaca durmak imkansız oluyor, ele alınan konular çok fazla derinleşemiyor bu çalışmada. Ancak bir okur olarak kendinizi bu beklentiden uzak tutup konuya giriş niteliğinde kalmayı göze alır ya da bütün bunları zaman zaman kuşbakışı ele alıp daha genel bir bakış açısıyla incelemek isterseniz eğer “Semboller ve İşaretler” kesinlikle şahane bir kitap.
Yeni yorum gönder