Uzak, çok uzak gelecekte Tekdevletin hükmüne, matematiksel yanılmazlıktaki zorunluluğa mahkum yepyeni bir uygarlık. Dünyayla, ilkel olarak adlandırdıkları yaşamla tüm ilişkilerini yeşil bir cam aracılığıyla kesmiş, insanlara vatandaş yerine “sayı” diyen, insan yaşamını matematiksel bir çizelgeyle düzenleyen, bütün bunların içine mahremi de, cinselliği de katan bir yeni dünya... Ve bu yeni dünyayı günlükleri aracılığıyla, biz ilkel insanlara anlatan bir kahraman: D-503. Tekdevletin yetiştirdiği önemli matematikçilerinden biri olan D-503, muhteşem uygarlıklarını diğer gezegenlere de götürüp dayatacak bir uzay aracının, yani Entegral’in de yapımcısı aynı zamanda. İşte bu yerlere göklere sığdıramadığı ulvi görev ki, onun başını belaya sokacak, tuttuğu günlükleri dolduracak olan. En önemlisi de mutluluğu benliklerini devlet içinde, “biz” içinde yitirmiş oldukları için bulduğunu düşünen tüm sayıların içlerinden bazılarının içinde “ben”lik duygusunu uyandırıp D-503’e de “Kimdi bu ‘biz’? Ben kimdim?” diye sorduran…
“Biz”, Rus yazar Yevgeni Zamyatin’in başyapıtı. Bilim-kurgu ve karşı-ütopya türlerinde George Orwell, Ursula K. Le Guin, Aldoux Huxley gibi yazarların öncüsü ve esin kaynağı olan Zamyatin, bu romanında otoriter devleti bir anlamda alaşağı eder. 1920’de önce İngilizce daha sonra Çekçe çevirileri yayımlanan “Biz”in, yazarın ülkesinde ise hiçbir zaman yayımlanmasına izin verilmez.
Karşı-ütopya türünü ve edebiyatı radikal bir eleştiri sahasına dönüştürmeyi başaran Zamyatin’in en önemli eseri olan “Biz”, baştan sonra insan ruhunun sonsuz arayışına odaklanmıştır. Kahramanımız D-503 bile kısa bir süre sonra sonsuza dek unutacak olsa da, arayışın mutluktan öte bir itki olduğunu kavrar. Entegral’in yapıcısı olduktan sonra hayatına tuhaf bir şekilde giren muhalif I-330’un büyüsüne, çekiciliğine kapıldıkça kendi benliği üzerinde daha çok düşünmeye başlar çünkü. I-330 onu mutlak düzen gelmeden önce insanların yaşadığı, artık müze olarak kullanılan ‘eski ev’e götürür, sigara ve içki içirir, eski insanların hoşlandıkları müzikle tanıştırır ve kahramanımızın giderek matematiksel mantığın saflığından kuşku duymasına yol açar. Aslında sorun bir anlamda çok basittir: D-503 aşık olmuştur!
Roman, D-503’ün mutlak otoriteyle, bir hastalık olarak tanımladığı insan ruhu, kendi benliği arasında savruluşlarıyla doludur. “Bir milyon başlı beden, biz, içimizde muhtemelen moleküllerin, atomların ve yutargözelerin yaşamını sağlayan mütevazı mutlulukla yürümeye devam ettik. Eski dünyada Hıristiyanlar, kusurlu atalarımız bunu anlamıştı: Alçakgönüllülük erdem, gurursa kusurdur. Biz Tanrı’dan, Ben Şeytan’dan gelir.(...) Yani işte ben orada, herkesle bir adım ama hepsinden ayrıydım. Bahsettiğim heyecanlı olayın etkisiyle, eski trenlerin üzerinden geçtiği demir köprüler misali hala titriyorum. Kendimi duyumsuyorum. Ama sadece içine kirpik kaçan göz, şişmiş parmak veya çürük diş kendini duyumsar, bireysel varlığının bilincine varır. Sağlıklı göz veya parmak ya da diş varlarmış gibi görünmezler. Yani gayet açık değil mi? Kendi kendinin bilincine varmak, hastalıktır.”
Ancak hastalık sadece D-503’ün başında değildir. Tekdevlet’te bir şeyler hızla ters gitmekte, devletin sayıları gece uyuyamamaktan, gittikçe artan hayalgüçlerinden şikayetçidirler. Devrim, kahramanımız fark etmese de kapıya gelip dayanmıştır artık. Mutlak otoritenin gücü hayalgücünü, bireyselleşmeye başlayan sayıların başkaldırısını engellemek üzere yeni bir sistem, yeni bir tedavi biçimi geliştirmekten geri durmaz. İsyanın patlak verdiği gün D-503’ün yan komşusu, matematiksel hesaplarla evrenin sonsuz olmadığını ispatlayacaktır ironik bir şekilde. “... kazanacağımızdan eminim. Çünkü mantık kazanmalı”, temennisi kahramanımızın günlüğüne kaydettiği son sözleri olacaktır...
“Biz”, hiç şüphesiz ölmeden önce okumamız gereken 1001 şahane kitaptan biri!
Yeni yorum gönder