Gökyüzü ayaklarımın ucundan başlıyor.
Köpeklerin bakışlarında birer keman tadı.
Avcılar ve kuşlar avdan dönüyor.
Zaten her yanda hüzün görülür
Uzakta çocuklar kayıyorsa,
Kızaklar tahtadan yapılmışsa,
Kar dinmişse, avdan dönüyorsa avcılar,
İnsan anlamışsa ansızın, başladığını
Gökyüzünün, ayaklarının ucunda.
Kuş tüyleriyle kaplıdır burunları
Birer sirk emeklisine benzeyen avcıların;
Soluk alır, tüy verirler yorulunca,
Yürekleri birleşir, geniş bir av ülkesi olur,
İçinde tazılar yaban ördeklerini,
Çantalı okullular kar tanelerini avlar.
Norveç'in nüfusunu bilir de okullular
Karın nüfusunu bilmezler nedense.
Zaten her zaman hüzün bulunur biraz.
Norveç'ten söz açan şiirlerde.
Gökyüzü ayaklarımın ucundan başlıyor.
Ağzımın kemiğinde dağınık bir şiir tadı.
Gürgenler ve kayınlar avdan dönüyor.
Sırtsız atmacalar çizerdim şimdi
Bir kayığın yelkeni geçseydi elime;
Unutmazdım, yelkenin bir köşesine
Tabut başlı bir avcı yerleştirirdim.
İçime çektiğim hava değil, gökyüzüdür.
DÜELLO
Yenilirsem yenilirim, ne çıkar yenilmekten?
Seninle çarpışmak kişiliğimi pekiştirir benim.
Ayak bileklerime kadar bu deredeyim işte,
Yerin yassı taşları tabanımın altında,
Alnımda birleşmekte güneşin raylarından
Hışırtıyla geçen kartalların sesleri.
Unuttuğum bir bitkinin yaprakları gibi
Göğsüme değerse kurşunların, ne çıkar?
Bilmem nişancılığı, tabanca kullanmadım;
Ama karşıma alıp seni horoz düşürmek de,
Seni vuramamak da yüreğimi pekiştirir benim.
Ölürsem güzel bir ölü olurum,
Saçlarıma yuva kurar bir anda kirpiler,
Kar, örtemeye kalkışır gökkuşağını,
Ve onurlu, yoksul böceklerin gazetecisi
Ben gülümserken resmimi çeker.


Ülkü Tamer (20 Şubat 1937): Doğum günü kutlu olsun Ülkü Tamer’in. İkinci Yeni şairlerinden yaşça küçük olduğu için akıma geç başlasa da güçlü bir başlangıç kurdu Soğuk Otların Altında’ki şiirleriyle. Başlangıcı güçlü bir şairin bazı düşüş anları olmuşsa da, yarım yüzyıl sonra bugün bile titreten bir canlılığı vardır şiirlerinin. Çünkü, asla daralmayacak bir evrenin içinde yaratılmıştır Ülkü Tamer’in şiiri. Durmadan yeni buluşmalarla patlayabilecek, genişleyebilecek bir evrendir yarattığı. Mitolojik olanda yaşamadığında, “logos”un şiir alanına girdiğinde bile (“Gündüzlerin haberleştiği mevsimden,/ Söylediğin şiirlerin önüne bir bekçi diker”) önceki çıkışından figürler taşır. Bir alışkanlığın taşınması da olabilir, logosa karşı direniş için sağlam mevzileri koruma çabası da. (“Evet, yapacak ne var ki/ Otların uykusunu uyumaktan başka.”)
Alışkanlığı taşımak, her akımın, eğilimin kaçınılmazıdır ama aynı zamanda ölümüdür de. Gün gelir yapacak bir şey kalmaz alışkanlıktan başka. İkici Yeni içinde adlandırılan bütün şairler için geçerlidir bu. Şiirlerinin yorgunu olmuşlarken, yatak değiştirmeye niyet ederken yaptıkları, eski mitilden bir işareti bir nakışı, bir imgesel anıyı mutlaka yanlarında taşımışlardır. O yüzden bu şiirleri okurken hafiften bir dejavu yaşamamak olanaksızdır kimi zaman. Ülkü Tamer, Soğuk Otların Altında’daki o benzersiz mitolojik uçuşuyla başladı şiirine. Ardından gelen Gök Onları Yanıltmaz’da ilk şiirinin rantıyla yetindi. Örneğin şu dize: “Ucunda dudaklarımın tüylendiği geniş otlar”. Evet, daha ustadır, daha mahir oyunlar kurar, daha güçlü dizeler verir ama başlangıcın birikiminin eserleridir bunların birçoğu. Yorgunluk çökmüştür o uçarı, o sonsuz ve muhteşem serseri şiire. Çabucak toparlanmıştır ama; Ezra ile Gary ile bulduğu yeni şiir adresleri, yeni esin kaynakları onu yine o büyük göçe çağırmış, yeniden uçurmuştur. Şair adlarının engin çağrışımları, uçkunluğu sınır tanımaz dizeler, yeryüzünden gökyüzüne, otlardan atlara ansızın göçen imgeler, o genişleyen şiir evreninde yeni bir atılım olmuştur. Şiiriyle sevdiklerini ağırlamaya başladığında uçuş yerine rölanti işlemekteydi gerçi; ama 1965’te “o eski güvercin”i hatırlayıp Virgül’e kişilik kazandırdığı anda şiirinin yatağında yeni bir kımıldanma, hatta bir yarılma belirmişti. Bir tür kendi kendine yerleştirme, silkinme depremiydi Virgül şiirleri. Bremen mızıkacılarının neşeli gürültüsü işitilir oldu birdenbire. Kadrosu iyice zenginleşmiş bir alegorik karnaval başlamıştı ki, bu karnavalda çalınan havalar hem doyumsuz hem de ölümsüz olagelmiştir. Şiirlerini “,” ile bitirerek Virgül’e bahşettiği armağanla, yerleşik imlaya karşı neşeli bir imla bozuculuk icra etmişti. Ödüller, apoletler, büyüklenmeler, kıskançlıklar, kümes kavgaları, kollamalar, tuzaklar ve daha neler neler... Bütün bir Chagal sergisi gibi şiirini zenginleştirdi Ülkü Tamer.

Yeni yorum gönder