bulunca taşı sanki kadim yontular buldun yıpranmış bir denizdi tanrı, o eskil doku o apoletsiz amiral üniforması sen bedenine sığmayan şaman bir avuç kemik savur göğe gördüğün kim, bak aslında suretini izliyor suretin insansın ya da bir şeysin | geçmişin kalın sesini duydun ve yanılgının huzursuz güzelliğini gövdenin teknesine bindirdiğin o ateş görmüş hevesli semender Nuh’un sudan ağır korkusu çoğaldın kendi izini sürmekten kül, tekrarın mıdır sor otuz iması gibi bir durağın hepsi bu işte gittiğin geldiğin |
Mehmet Kâzım (1955).
Şiirin sessiz işçilerinden biridir Mehmet Kâzım. Behçet Necatigil tarzı bir hurufîdir. Şiir onun için, esinle geleni laboratuara taşıyıp bitmez tükenmez deneyler yapılan bir tin olgusudur. Kuyu’daki ve Kule’deki adamın bilincinin ve ruhunun otopsisine çalışmaktadır o laboratuarda; yalnızca şiirin bilebileceği bir episteme ile. Sonuçlarını sessizce paylaşır; anlaşılmayı beklemez, anlamayı yol edinmişlerin soyundan bir şairdir Mehmet Kâzım.
Yeni yorum gönder