Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Şiir


Şiir / Cevat Çapan

İŞTE BULUŞTUĞUMUZ YER




Toplam oy: 1015

İşte buluştuğumuz yer
ölülerimizle, eski sevgililerimizle,
yaprakları savrulan çınarın altında.
Şimdi daha solgun
karşı kıyıdaki mor dağlar,
sıvası dökülmüş saat kulesi bile
vazgeçmiş zamanla yarışmaktan.

Oysa biz yeniden anlatmak için
burdayız
ezberimizdeki masalları,
yeniden yeşertmek için yangının yakıp
kararttığı ormanı. Aşırı bir iyimserlikle,
kar, bora, fırtına ve bu kara kış gününde bile,
hatırlamak için o yaz sabahlarımızı
mavisini ipek böceklerinin dokuduğu
ve kuşların, çiçeklerin dilini konuşan.

Bizi şaşırtacak yollara çıkmak için
işte buluştuğumuz yer. Ama sen
yitirmek istemiyorsun yolunu,
eskilerin dediği gibi,
yum gözlerini ve yürü. Karanlıkta
yürüyebildiğin kadar.



  Mahmut Temizyürek

Cevat Çapan (1933). Son şiir kitabı Ara Sıcak (YKY) bugünlerde yayımlanan Cevat Çapan, bu yıl TÜYAP “onur konuğu”. Bir şairin yaşarken değerinin bilinmesi pek alışılmış bir durum değil ülkemizde; ama birkaç örnek var genellemeyi zorlayan. Cevat Çapan kendi şiirini geç açığa çıkarsa da  görmezden, bilmezden gelinecek bir şair değil. Dokunaklı bir sıcaklıkla belirdi hep. Yaşamda “Küllendikçe sönmeyen o eski ateş”, onun şiirinde yeni bir arınmayla dile geldi; tazelenmiş, yükünden arınmış, ya da zamanın hoyratlığı karşısında bir direnç kazanmış olarak. Anılardaki bazı anların ikonikleşmiş görüntülerine yüklenmiş olan çağrışımlar ve sesler, şiiri kuşatan hâleye dönüşüverdi. Bu tekil durumun çoğul çağrışımı ve bu çağrışımın içimizde yankılanacak kadar yakınlığı sarsıcı bir etki bırakmakta.

Romantik, lirik ve ironik birlikteliğinde yazılmıştır onun şiiri: bu özelliğiyle Türk şiirinde bir handikabı yenmeyi de başarmış, bu çağda romantik olmayı benimsemiştir.

Lirizmi kişinin kendi yaşantısından değil, başka hayatların duygusundan devşirip de işleyerek diğerkâm olabilmeyi başarmıştır.

Bunun için kullandığı bazı araçlar, bulduğu bazı teknikler vardır. Romantik, lirik ve ironik olanın yan yana gelmesinde var olan zorlanmaları yenmiştir örneğin. İroniden yararlanmıştır özellikle, ama şiiri işleten duyguyu da ironinin aşındırıcı, bilince dönüştürücü etkisinden korumuş, böylece lirik şiirin öznel sesini özenle gözetmiştir . Liriktir ama toplumsal gerçekliğin bütün ağırlığını da bir tortu gibi taşır dizeler. Şiirler, katı gerçekliğe karşın, taşıdıkları bir umutla gülümserler. Özgürlüğe seçenekler tanıyan bir varoluşu esas alan Umut İlkesi yazarı Ernst Bloch için Eric Hobsbawm’ın söylediği şu sözü Cevat Çapan için ödünç alabiliriz: “İnsanın kalbinin okyanusunda usta bir kaptan gibi yol alırken, insanın özlemlerine derin bir anlayışla eğiliyor” demişti Bloch için büyük tarihçi. Çapan’da da her yıkıcı gerçek karşısında tutunacak bir dal mutlaka vardır. Harabeler, eski kentler, yıkılmış anıtlar ya da sönmüş hayaller içinden geçer; geçer ama orada kalan son umut dalını gagasına alarak havalanan bir kuş oluverir şiir. Toplumsal gerçekliğin basıncından kimi zaman bir jestle, bazen bir espriyle ya da izlenimci bir dokunuşla kurtulur; gerçekliği bilir ama ona teslim olmayı reddeder, romantizmin kadim kalesine yaslanarak. Şiirdeki sahneler tarihsel, toplumsal ve kişisel yaşantılardan derilmiştir. Öyküseldir bu yüzden. Öykünün sınırladığından daha öteye taşan gücünü şiir olmaktan alır bu öyküler. Özne ile nesne çarpışır dizelerde, bireyle toplum, istekle kurum, sıkıntıyla umut, aşkla düzen çarpışır. Bazen hüznüyle, bazen gururuyla, bazen özlemiyle, bazen mizahıyla. “Umut ilkesi”nin işlemediği tek bir şiiriyle karşılaşmadık daha. Her parçasında bu özelliklerin hemen hemen tümü vardır; ama bir özellik daha çok öne çıkar. Walter Benjamin için yazdığı, “Hayatta çok geç öğrendim/ Yolumu kaybetmeyi ormanda, / bu yüzden büyümemiş gibi aşkla/ dolaştım durdum /sevdiğim şehirlerin sokaklarında” gibi dizelerindeyse, üç özelliği birden buluşturur. İçtenlikle, sıcak ve geniş bir yürekle dünyayı kucaklar; Vallejo’dan Ahmatova’ya, Benjamin’den Başo’ya, Osip Mandelsştam’dan Oktay Rifat’a… Kars’ı, Erzincan’ı, Darıca’sı, İstanbul’u kadar yerlidir dünyanın her yeri. Bazı şiirlerinde içli şarkıların, bazılarındaysa yanık türkülerin ruhuyla dolaşır yeryüzünü.

Şiirlerinin Türk edebiyatındaki birçok oluşuma ve Latin şiirine bir akrabalığı vardır. Ama içlerine karışmaz, bir taraf tutmaz, aralarında durmayı yeğler. Garip’i de sevmiştir, İkinci Yeni’yi de. Nâzım’a da tutulmuştur Oktay Rifat’a da.
Çapan’ın denemedeki karşılığı ise John Berger’dır. Berger’ın “Bir zamanlar …” başlıklı eskiye göndermeci tutumunun Türk şiirindeki karşılığını bulmuştur adeta. Gönül Çapan’ın özenle çevirdiği Şiirin Saati’nde anlatılan şu metafordaki gibi:  Bir zamanlar Avrupa köylerinde, çetin kış boyu çıkamadıkları evlerinin tavanına bir tahta güvercin asarlarmış köylüler. Evin ısısıyla uçuyormuş gibi hareket eden bu tahta güvercin, dışarıda -25 derecede donarak ölen kuşların hatırası olduğu gibi, kışın bitip hayatın evlerden dışarıya taşacağı günlere dair umudun da simgesidir. “Ne de olsa kışın sonu bahardır”. Özel bir ustalıkla yapılan bu tahta güvercinin kanatları hep açık, hareketi ise evdeki her dinamikten etkilenecek kadar hassastır. Cevat Çapan’ın şiirleri de bu güvercini andırır. Zamana, kötülüğe hapsedilmişliğe karşı bir umut yaratır. Eski ile yeni arasında, baba ile oğul, önceki şair ile şimdiki, eski Darıca ile bugünkü arasında kalan son umut köprüsü kuruludur şiirlerde. Amcalar, dayılar, şairler, arkadaşlar, tanıdık tanımadık birçok karakter şiirin zengin insan galerisinin renkli figürleridir.

Cevat Çapan, başka hayatlarda kendi hayatının şiirini bulmuş; bu narsistik çağda zor edinilir bir benliğin şairi olmuştur. O yeni insana doğru giden şiir yüklü umut gemisinin kalender kaptanıdır.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şiir Yazıları

 

Riitta Cankoçak

bilmece

 

kadın derin bir devlettir

atlarla gider

yosunlarla döner her gece.

CÜMLE HAYAT

Soner Demirbaş

 


Yem olmamak için azgın fırtınaya, sığınmıştım bir ardıcın kovuğuna

 

Gonca Özmen

 

BÖLÜNMELER

 

Kusura, vardım 

Benimdir dedim bu eski söz

 

Kime açıldıysa kapılar 

Kapananı benim dedim

 

Beni bir avuntudan oldurmuşlar 

De ki sıkıntının içini oymuşlar 

Böyle böyle sezdim dilin de sabrı var 


Buyur, karıştır çekmecemi,

sana yazdığım şiiri bul.


Atmakta üstüne yok; hay hay,

fırlat yere, onca kelimeyi.


Sina gelir, süpürür.


***


Seni salıncağa..  

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.