Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Şiir


Şiir /

TALÂT SAİT HALMAN




Toplam oy: 920

GÖÇEBE
Toz bizim, toprak değil- kökler yasak;
Kuş bizim, yağmur bizim- gökler yasak…
Hem tohumdur, hem mezardır terkimiz;
Her ufuk er geç bizim, her yer yasak.


ESRAR
Devrim ölmüş… Sancı tekrar başlıyor.
Suçludan suçsuzdan ikrar başlıyor…
Süngü-tank-işkence-kan-zindan-ceset.
Baş eğen toplumda esrar başlıyor.


GÖZ / DAĞ
Aşk büyür gömgök;
                        küçümser göz, dağı.
Cılk yürek ummaz;
                        iyimser göz, dağı
Yakmadan,
                        nuruyla okşar, kurtarır.
Ürperir yer gök;
                        gülümser gözdağı.

KUŞUN AŞKI
Âşık kuşu tutmaz en yaman ökse bile;
Dal hain, kök katil bir kökse bile,
Âşık kuş uçar özgür; İncitmez onu
Gök kubbe hasetten yarılıp çökse bile.


YARATI
Her zorba, doyumsuz bin şeytan yaratır;
Halk, ekmeği, özgürlüğü taştan yaratır.
Gaddarlığı er geç ezecektir sevgi -
Kör tanrıyı aşkım yeni baştan yaratır.



  Mahmut Temizyürek

Talât Sait Halman (1931). Yarım yüzyıldan bu yana kesintisiz bir ilgiyle sürdürdüğü şiir çalışmalarından derlediklerini 2008 yılında “Ümit Harmanı” adıyla kitaplaştırdı Talât Sait Halman. Aradan bir yılı aşkın zaman geçmesine karşın, birkaç yazı dışında değinen olmadı bu koca şiir toplamına.
 
Kuşkusuz bu ilgi öncelikle şiir çevrelerinden umulur. Bu yapıt görülmedi mi yoksa görmezden mi gelindi? Görmemek olanaksız, kitapçı tezgahlarında uzun süre kaldı, yayınevi tanıtım çabalarını esirgemedi, Doğan Hızlan köşesinde kitabın öneminden özenle söz etti.

Şiirine yakın olun ya da olmayın, yaşamının çoğunu ülke dışında geçirmiş olmasına karşın, Türk ve dünya şiiri dendiğinde akla gelen belli başlı adlardan biridir Halman; şiirleri, yazdıkları, çevirdikleri, eleştirileri, denemeleri ve konferanslarıyla. Eskimolardan Eski Mısır’a, Sanskritçe’den Kuzey ülkelerine, Shakespeare’den Mevlana’ya, Türk şiirinin eski ve yeni tüm dönemlerinden dünyaya şiir taşıdı bugüne kadar. Türkçe ve İngilizce yayımladığı 70 kitabının ve yazdığı 3000’in üzerine yazısının büyük bölümü şiir üzerinedir. Bu yazıların çoğunda, Türk ve dünya şiirini tanıtır ve tartışır. İngilizce’yi anadili gibi kullanabilecek bir eğitim, deneyim ve birikimini şiirin hizmetine sunmuş bir edebiyat emekçisinin şiir toplamı herhangi bir poetika kaygısıyla görmezden gelinemez. Modern ya da geleneksel vezinlerle yazdığı şiirler, iddialı denemelerin ürünüdür.

Öyleyse bu körleşmenin kastı ne olabilir? En yakından başlayalım, bu satırların yazarından. Şiir üzerine yazdıklarıyla az çok tanınmış olduğu için ondan bir “karşılama” bir “görme” tutumu beklenebilirdi. Neden olmadı? Yukarıda yazdığı gerekçeleri unutturan ya da unutmuş gibi davrandıran neden, (aynı okulda ast-üst ilişkileri içinde çalıştıkları için) “iktidara yaranma” gayreti olarak yorumlanır korkusundan başka bir şey değildi. Bu apaçık ve aynen böyle. Bunun bir mahalle baskısı korkusu olduğunu söylenebilir. Doğrudur da. Peki, yarım yüzyılı aşkın bir şiir emeğini görmezden gelmek için mahalle baskısı korkaklığına sığınmak da onur kırıcı değil midir?

Neden önemlidir bu şiir toplamı? Nasıl bir şiir vardır onda, neyin birikimidir bu yarım yüzyıllık emek?

Öncelikle bir ısrarın birikimi olarak varolmuş bu yapıt. Hızlan’ın da değindiği gibi, şiirde yenilik kadar geleneğin önemine dair bir ısrarın. Türkçenin dünya şiir dillerinden bağımsız değil, onun içinde, onu yaşatan, onunla yaşayan bir dil olduğu bilincinde bir ısrarın. Yunus Emre ile Shakespeare’in, Baba Tahir Üryan ile Goethe’nin, Mevlana ile Dante’nin, Ömer Hayyam ile Can Yücel’in, Melih Cevdet Anday ile Wallace Stevens’ın, Cahit Külebi ile Langston Hughes’in, hepsinin birden büyük şiir evreninin birer yıldızları olduğu bilincinin ısrarı. Şiirin yerel bir dile bağlı olduğu kadar tüm insan eylemine, tarihine, ruhuna ve bilincine sımsıkı bağlı olduğunun ısrarı. Bu bilinçli poetikanın icrasıysa şiirle ilgili her bireyi düşündürecek, tartıştıracak, esin verecek örneklerle doludur.

Ümit Harmanı’nda bu poetikanın bütün örneklerini görmek mümkün. Modern Türkçenin başının belada olduğu söylenegelen aruz ölçüsü ile neler yapılabileceği üzerine sıkı örneklerin de bir toplamıdır Ümit Harmanı. Özellikle mani’den divan’a göçmüş tuyuğ ile Farsça’dan Arapça ve Osmanlıca’ya göçmüş rubai türünde yazılanlar şiir sanatına yeni bir armağan niteliğindedir. Daha önce geleneksel biçimleri, modern şiirde başta Nâzım Hikmet, Turgut Uyar olmak üzere birçok şair denemiş, unutulmaz örnekler yaratılmıştı. Bu çabanın yeni ve parlak örneğini okuruz Ümit Harmanı’nda. Kadim şairlerin bugün de Halman’ın diliyle yaşadığını düşündürür bazı örnekler. Eski şiir biçiminin bugünde, hemen yanı başımızda, bugünkü dilimizde, aşkımızda, adalet özlemimizde, göçebe ruhumuzda, işimizde, kaygımızda, kederimizde, umudumuzda, rüyamızda yaşayabildiğine dair bir inanç ve bu inancı pekiştiren güçlü kanıtlar buluruz Halman’da.
 “Eski şiirin rüzgârı”nın durulmadığını, bunu söylemenin gericilik olmadığını, o rüzgârın bugün de estiğini, yalnızca nostaljik kuytularda değil her yerde ve her konuda esebileceğini duyurur bu parçalar.

Toplu şiirlerin önemli bir bölümü Halman’ın modern şiirdeki denemelerini içeriyor. Bu bölümü okurken şu duyguya kapıldım: Rubailerin yarattığı etki daha güçlü serbest şiir örneklerinden. Bunu biçimin etkin gücüne mi, şairin bu biçimdeki ustalığına mı bağlamalıyım, bilemedim. Nâzım’daki, Dağlarca’daki gibi büyük temalara, “davudi” söyleyişlere yatkınlık Halman’da da var. Ama bir şey eksik sanırım. Nâzım’ın hayalinde yaratıp seslendiği bir kitle vardı, “büyük insanlık” dediği emekçi yığınlar. Bu kitle Halman’da yok; daha doğrusu “soyut insanlık” var, Nâzım’daki gibi somut değil. O yüzden büyük temaların beklediği ses gücü boşluğa dağılıyor ister istemez. Dağlarca bu engeli, kendini “şair-tanrı” ya da “tanrı-çocuk” olarak konumlayıp aşmıştı. Bu konuma Halman’ın mütevazılığı engel oluyor.
 
Yapıtın “Kıtalar”, “Üçlem”, “İki’ler” ve “Bir’ler” bölümündeki dörtlü, üçlü, ikili ve tek dizeler, “hikmetli şiir” özelliğinde. Necatigil’in “şiir uçları” diye yazdığına benzer örnekler. Halman, çalışmaları arasında gövdesini terk edip kendi başına varolabilmiş, mısra-ı berceste düzeyine ulaşmışları derlemiş olmalı kitabında.

“Yüce bir dağ ne kadar yorsa, açar en geniş ufku”. O ufukta yoğun ve engin bir birikim, evrensel bir serüven, özgün bir deneyim olarak beliriyor Ümit Harmanı.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şiir Yazıları

 

Riitta Cankoçak

bilmece

 

kadın derin bir devlettir

atlarla gider

yosunlarla döner her gece.

CÜMLE HAYAT

Soner Demirbaş

 


Yem olmamak için azgın fırtınaya, sığınmıştım bir ardıcın kovuğuna

 

Gonca Özmen

 

BÖLÜNMELER

 

Kusura, vardım 

Benimdir dedim bu eski söz

 

Kime açıldıysa kapılar 

Kapananı benim dedim

 

Beni bir avuntudan oldurmuşlar 

De ki sıkıntının içini oymuşlar 

Böyle böyle sezdim dilin de sabrı var 


Buyur, karıştır çekmecemi,

sana yazdığım şiiri bul.


Atmakta üstüne yok; hay hay,

fırlat yere, onca kelimeyi.


Sina gelir, süpürür.


***


Seni salıncağa..  

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.