Eleştiri Arşivi
Eleştiri // En çok okunanlar
İyi bir inceleme okumak sahih okurları krallar katına oturtur, sıkı bir biyografiye rast gelmek biz dünyanın yetimlerine kaftanlar giydirir. Ne ki, insanın ahir ömründe bu ikisiyle karşılaşması pek seyrektir.
1998 yılında Mesajınız Var filminin hayatımıza girmesiyle beraber, uzun yıllar boyunca, küçük kitapçı dükkanı dendiğinde akla gelen ilk isim “Köşedeki Dükkan” oldu. SabitFikir gibi içinden edebiyat geçen bir dergiyi okuduğunuza göre, sizin de zaman zaman, “İşi gücü bıraksam, bir minik kitapçı açsam, kitap kokularını içime çekerek keyifle çalışsam,” dediğiniz olmuştur.
1937 yılı, Hitler’in soğuk nefesinin Avrupa’yı kasıp kavurduğu yıllar. Gamalı haçlar, Führer posterleri, Gestapo, korku, umutsuzluk, mücadele… Her şeye rağmen yine de devam eden hayat...
1919 yılından beri tütün malzemeleri satan bir dükkan ve bu dükkanın tütüncü çırağı Franz Huchel.
Bugüne kadar roman yazan felsefecilere bir şekilde rastladık. Bilhassa 20. yüzyıldaki varoluşçuluk dalgası felsefi kurguyu ön plana çıkardı.
Shirley Jakcson, gotik edebiyatın en önemli kalemleri arasında. Günümüzde hâlâ en çok okunan yazarlardan olan Neil Gaiman, Stephen King ve Joyce Carol Oates; Shirley Jackson’a, ilham aldıkları yazarlar listesinin üst sıralarında yer veriyorlar.
“Babam öldü.” Bu kadar basit ve bu kadar ağır bir cümleyle başlayan bir roman olarak, bizi alıp nereye götürecek acaba merakıyla başladığım Doppler, beni kesinlikle yarı yolda bırakmadı.
Modern toplum hayatının ve insan varoluşunun en merkezi olgularından bir tanesi göç. Çok değil, 150-200 yıl önce yaşayan atalarımız doğdukları yerde yaşlanır ve ölür, olağanüstü durumlar haricinde seyahat bile etmezken, biz anne karnında uçağa biniyoruz! İçimizde dinmek bilmeyen bir gitme isteği (Fernweh) var.
Türkiye’nin geçmişinde “sisli” olmayan bir dönem var mı acaba? Hele söz konusu Batı mamulü bir müzikse... Neyin, ne zaman, ne olduğu; kimin, neyi, nasıl yaptığı tam anlamıyla kayda geçmiş olabilir mi?
Herhalde edebiyatımızın en paylaşılamayan ismi Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Sağcı mı solcu mu, Batılı mı Batıcı mı kavgasının başlangıç noktası olarak 1973 yılındaki Selahattin Hilav (“Tanpınar Üzerine Notlar”, Yeni Dergi) ile Hilmi Yavuz (“Tanpınar’ın Solculuğu Efsanesi”, Yeni A Dergisi) arasındaki tartışmayı gösterebiliriz.
Kurmaca ile gerçeklik arasındaki ilişki bağlamında üretilmiş pek çok sorudan biridir; sanat mı hayatı taklit eder, hayat mı sanatı? Oscar Wilde’la özdeşleşmiş bu soru Afonso Cruz’un Kokoschka’nın Kuklası isimli romanının da temelini oluşturuyor.
