Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Eleştiri Arşivi

En çok okunanlar  

Eleştiri


Buharlı bir labirent

19. yüzyıl İngilteresi'ndeyiz, puslar içinde. Sokak lambalarının pis kaldırımları, o kaldırımlar üstünde gezinen fahişeleri, hırsızları, katilleri, dilencileri, türlü tuhaf niyetlerle paltolarının yakalarını burunlarına kadar çekmiş tebdil-i kıyafet gezinen soyluları, yarım yamalak aydınlattığı bir sahnede akıyor hayat.


Üniversitenin birinde, bir Tolkien yaşardı

"Topraktaki bir oyukta bir hobbit yaşardı." J.R.R. Tolkien’in bu cümleyi büyük ihtimalle 1928-1930 yılları arasında yazdığını bilsek de, bunun tam olarak hangi tarihe karşılık geldiğini tam olarak bilmiyoruz.


Zor yılların tam ortasında

1956 ve Küçük Adam, ünlü Macar yazar Spiró György’nin dilimize kazandırılan ilk yapıtı olduğu için, öncelkile, yazardan kısaca bahsetmekte yarar var sanırım. 1946 yılında Budapeşte’de dünyaya gelen György, Eötvös Loránd Üniversitesi’nde (ELTE) Macar ve Slav dilleri bölümünde okudu, gazetecilik ve sosyoloji üzerine çalışmalar yaptı.


Hayattasın dediler, üzerime alınmadım

Bir mekanı şekillendiren şey onun içine giren varlığın mıdır? Tesadüfen bir yerde bulunmakla, tesadüfün de bir sorumluluğa dönüştüğünü kabullenmekle yüzleşmek, aslında hayatın yeryüzünü tamamen ele geçirdiğini çok evvelden bilmekle bir ilgisi olabilir mi? Bunca kalabalıkta toplam kaç ömür bir insan edecektir? 

 


Sentetik kötü

Bizim edebiyatımızda “kötü” yok mu? Edebiyatımızda neyin olmadığına dair yorumları sık sık duyarız. Genelde olmayan üzerine, eksik üzerine düşünmek adettendir. Edebiyatımızın eksikleri, çocukluğu, büyümeyişi, taklit oluşu… Bunlar çoğaltılabilir. Eksiklik görme temayülü zaman zaman rahatsızlık verse de bu tezlere karşı çıkmak çok da kolay değil.


Berlin karası

İlk olarak 1989 yılında yayımlanan Mart Menekşeleri, 1956 Edinburg doğumlu İskoç yazar Philip Kerr'in “Berlin Noir” üçlemesinin -ve Bernie Gunther polisiyelerinin- ilk kitabı. Tarihsel dönem olarak 1936-1948 yıllarını kapsayan üçleme The Pale Criminal (1990) ve A German Requiem (1991) ile sürdü, 1993 tarihli yeni bir edisyonunda üç macera bir kitapta toplandı.


"İnsanların geçmişleri unutulabilse, asla savaş olmazdı"

Fatih Akın'ın üzerinde çok konuşulan son filmi Kesik (The Cut) koskoca bir halkın, yaşadıkları coğrafyadan sürülmesini, silinmesini, filmin başlangıcında ilk birkaç dakikanın da geçtiği Mardin civarında sık kullanılan tabirle, seyf edilmesini, kesilip atılmasını anlatıyor.


Tırnak içinde: "Romanolmayan"

Sevdiğim bir fıkradır: Bir sergide, kavramsal ve soyut sanat eserlerini inceleyen bir entelektüel, yanındaki diğer entelektüele, “Nelere bak nelere!” der. Diğeri cevap verir: “Böyle olur bunlar.” Kabul edelim, bu gülünç içreklikten, edebiyat ve sanat eleştirisine ucundan kıyısından bulaşan en masumumuz bile sorumlu. Ancak, içrekliğin gücü yabana atılmamalı. 

 


Anarşizm öncesi bir anarşist

William Blake (1757-1827) yaşamı boyunca eserleri anlaşılamamış, öldükten sonra uzun bir süre unutulmuş, kıymeti ancak 20. yüzyılda bilinmiş, dünya sanat tarihinin en ilginç ve önemli isimlerinden. Türkçede özellikle Tozan Alkan ve Selahattin Özpalabıyıklar'ın çevirileri değişik yayınevlerince yayımlanmıştı.


"Evet" ile "hayır" arasında

Şili deyince aklımda birkaç görüntü beliriyor: Birincisi, Augusto Pinochet'nin 11 Eylül 1973 günü yaptığı darbeyle 1990'a kadar ülkede terör estirmesi. İkincisi, aynı gün Pinochet tarafından devrilen Salvador Allende'nin, sağından solundan kurşunlar geçerken dünyaya son kez bakışı.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.