Yazarların daima geceleri el ayak çekildikten sonra yazmaya başladığı düşünülür. Sanatçıların ve yaratıcı bir uğraşıyla meşgul kişilerin en verimli olduğu saatin de gecenin çıt çıkmayan, sadece düşüncelerin akışının tıkırtısının duyulduğu gece saatleri olduğu türlü çalışmalarla da savunulmuştur. Özellikle de şık bir evde, karanlık bir odada, sarı masa ışığının altında kalemle “bildungsroman*” yazmak her genç yazarın fantazisidir.
Dönüşüm’de “sabah bunaltıcı düşlerinden uyandığında kendini hamam böceği olarak bulan” Gregor Samsa karakterini bulan Franz Kafka da geceleri yazan bir yazar olmasıyla bilinir. Hatta günlüklerinde “Uyku” der Kafka, “en masum mahluktur, uykusuzluksa insanı en günahkar kılan şey." Her ne kadar uykuya olumsuz bir anlam atfetmiş olsa da Kafka, uykusuz dakikalarını yaratıcı olarak kullandığını da saklamaz. Milena’ya mektuplarında şöyle der: “Uyurken beni terk eden ruhun belki de bir daha geri dönmeyeceğinden korkuyorum.”
Kafka’nın uykusuzluk sorunu sadece edebi bir sansasyon olmanın da ötesine geçip araştırmacıların da ilgisini çekti. Alman yazarın sınırda kişilik bozukluğundan mustarip olduğunu düşünenler de oldu, ancak doktorlar Antonio Perciaccante ve Alessia Coralli’nin yaptığı çalışma, Kafka’nın eserlerinin pek çoğunu yazarken rüyavari bir durumun içinde olduğunu ortaya koydu. Kafka’nın yazma tarzı, bilimsel bir şekilde incelendi.
Nöroloji dergisi The Lancet’ta yayımlanan çalışmada Kafka’nın hepimizin uykudan önce hissettiği rüyanın farkında olma durumunu yaşadığını belirten yazarlar, Kafka’nın günlüğündeki “Uykuya dalmadan önce dahi beni uyanıklığa sürükleyen, uyumama izin vermeyen şey, rüyalarımın gücüydü,” ifadesini alıntılıyor. Kafka’nın yazımının bir bakıma terapötik bir nitelik taşıdığını dile getiren araştırmacılar Perciaccante ve Coralli’ye göre “bu, hipnagojik halüsinasyonun, uykuya dalmadan hemen önce deneyimlenen güçlü bir görsel halüsinasyonun berrak bir tanımı gibi.”
Bununla birlikte Kafka’nın yazma sürecinin aslında çok da keyifli ve havalı geçmediğini biliyoruz. Uykusuzluğunun gölgesinde kelimeleri peş peşe getiren yazar, mektuplarından birinde “Yazmadığım zaman bayağı yorgun, üzgün, sıkıntılı hissediyorum; yazdığım zamansa korku ve kaygıya kapılıyorum,” diye anlatıyor hislerini.
Gelgelelim araştırmacılar Kafka’nın uykusuzluğunun sıradan olmadığı görüşünde. Zaten Alman yazar bunu “normal koşullarda neredeyse erişilemeyecek bir derinlik” sözcükleriyle bizzat ifade ediyor.
Yazarın yaşam tarzı ve ruhsal hastalıklarının yanı sıra hakkında yazılan biyografik metinlere ve eserlerine dair edebi yorumlara bakan Perciaccante ve Coralli, Kafka’nın entelektüel çalışmalarını bile isteye gece vakti, uykuya dalmadan önceki o tuhaf ruh halindeyken yazdığının kesin olduğunu söylüyor.
En meşhur eseri Dönüşüm’ün “aynı zamanda niteliksiz uyku, kısa uyku süresi ve uykusuzluğun ruhsal ve fiziksel sağlık üzerindeki olumsuz etkilerine dair bir metafor anlamına gelebileceğini” belirten ikili, uykusuzluğun, Kafka’nın eserlerindeki temel tema olduğu görüşünde.
Aksini savunanlar olsa da, Kafka uykusuzluk çekmeseydi, en çok bilinen eserlerini yazamayabilirdi. Çünkü onun yazma biçimi kendine hastı.
CS
*Bildungsroman: Ana karakterin ahlaki ve psikolojik gelişimini konu alan roman
Kaynak: Open Culture
Görsel: Servet Kesmen
Yeni yorum gönder