Tam güneş tutulmasına şahit olmak bir kişinin ömründe sayılı kez gerçekleşebilecek bir durum. Virginia Woolf o günlerden birini, 29 Haziran 1927’de, bir tren yolculuğu sırasında İngiltere'nin güneybatısında yaşadı. Deniz Feneri’nin yayımlanmasının üzerinden henüz yedi hafta kadar geçmişti, bir trenin kompartımanında purosunu içiyordu.
O gün yanında kocası Leonard, çok sevdiği yeğenleri ve can dostu Vita Sackville-West de oturuyordu. Woolf, orada gördüğü manzarayı, öylesine canlı biçimde ve keskin ayrıntılarla bezeli olarak aktardı ki, yazdıkları bugün bile, güneş tutulmasına dair kaleme alınmış en önemli metinlerden biri olma niteliğini taşıyor.
1878 güneş tutulması, Étienne Léopold Trouvelot'nun astronomik çizimlerinden
Woolf’un 27 sene boyunca tuttuğu kişisel notlarından eşi Leonard Woolf tarafından derlenen A Writer's Diary adlı kitap, Woolf’un en önemsiz gözüken detayları bile kozmik ölçekte büyütebilen benzersiz yeteneğinden kesitler sunuyor.
Kitapta yer alan güneş tutulması tasvirinden bir bölümü çevirdik:
“Dakikalar geçiyordu, henüz ortada bir şey yoktu. Bir an için kandırıldığımızı düşündük. Koyunlara doğru baktık; onlarda endişeden eser yoktu. Sürünün içinde her biri nizamı bir şekilde sıralanmıştı, uzunca bir kuyruk oluşturmuşlardı ve mağrur gözüküyorlardı. Bir an kadim insanlar gibi olduğumuzu düşündüm, dünyanın doğuşuna şahit oluyor gibiydik, Stonehenge’in etrafında duran Kelt rahipleriydik sanki. Arkamızda, bulutların arasında geniş mavilikler vardı. Renkleri kaybolmaya başlamıştı ama halen mavilerdi. Bulutların rengi solmaya yüz tuttu, kırmızımsı bir karaltı belirdi. Aşağıda, vadinin orada, kırmızı ve siyahın olağanüstü bir çarpışması vardı. (...)
24 saniye geçti. Sonra bir anlığına yeniden mavi bir renk gördük ve hızlı, çok hızlı bir biçimde tüm renkler solup gitti. Her şey, şiddetli bir fırtınanın başındaymışçasına kararmaya, daha da çok kararmaya başladı. Işık alçaldıkça alçaldı. İşte bu gölge, deyip durduk kendi kendimize. Her şey bitti diye düşündük, ışık gittiğinde ortaya çıkan gölge işte böyle bir şey. Hepimiz yitip gitmiş gibiydik, kaybolmuştuk. Son gelmişti. Renk yitmişti. Yeryüzü ölmüştü. (...)
Yeryüzünün öldüğünü görmüştük. Bu, doğanın kudreti dahilindeydi.”
Kaynak: Brainpickings
Yeni yorum gönder