Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Yazarlar


Ahmet Edip Başaran

Tüm Yazıları

Kapitalizmin üretim-tüketim ilişkilerindeki mutlak hegemonyası insan zihninde habis bir ura dönüşeli çok oldu. Sürekli satın alan, sürekli tüketen dev bir fabrika artık insan. Reklamlar bu dev fabrikanın çarklarını yağlayan birer azı dişi... İnsan satın aldıklarıyla var, satın alabildiği şeyler kadar var.

 

Sadece kaybedenlerin kazanabileceği savaşlar vardır. Yaralarını sarmayan aksine onları bin bir ihtiramla saklayan insanların kazandığı savaşlar... Kazanmak, kaybetmek yerine göre ters yüz olabilir. Hayat, zamanın eleğinde sürekli değişen bir gerçekliğin görüntüleriyle selamlar bizi. Öyle ya da böyle.

İsmail Karakurt’un dördüncü şiir kitabı Çiçekli Yazma’yı değişik hislerle okudum. Dokuz yıl sonra gelen bir kitap Çiçekli Yazma. Simurg, Mahrem Mecazlar ve Çocukluğum Bir Çocuk kitaplarından sonra Karakurt, sözünü ve hayatını yoğuran inceliklerin içinden konuşmaya devam ediyor bir bakıma.

İnsan neyle doluysa onunla bakıyor hayata. Ne eksik ne de fazla. Şiir bu bakıştaki asaletin, derinliğin, çelişkilerin, hüzünlerin bir toplamını verir bize. Şiirle bakmaz insan, baktığı dünyanın içindeki şiiri görür. Görmekle bakmak arasındaki o malum sarkaç bize ilk elde bunu öğretir: İnsanın insana uzaklığı.

Faruk Uysal’ın on sekiz yıl aradan sonra yeniden yayımlanan Kayıp Konuşmacı kitabı, bize insana dair sahici kaygıları hatırlatıyor ilk elde. Konuşmacı kayıptır çünkü insan nicedir içine, kalbine doğru akan sesleri duyamayacak kadar yoğun bir gürültünün içinde kalakalmıştır.

 

Osman Özbahçe’nin yeni şiir kitabı Dogma, bana bu alt edişin bir başka veçhesi olarak göründü. Dogmaya karşı dogma, şiire karşı şiir… Bir şiirin çeperleri içinde salınırken şiire karşı nasıl bir vaziyet alınabilir? Bu cümlenin, bünyesinde bir çelişki taşıdığını düşünenler olabilir. Ne var ki, Özbahçe’nin şiirinde yokladığı imge ve içerik alanları tam da böylesi bir çabanın/arayışın

Bosna’nın millî şairi, Aliya İzzetbegoviç’in kadim dostu, yakın çalışma arkadaşı Cemalettin Latiç… Bosna’nın Yunus Emre’si olarak anılan bu kıymetli şairin kitapları, Okur Kitaplığı’nın özverili ve titiz çabasıyla Türkçeye çevriliyor. İlk üç kitap yayımlandı bile. Bütün Eserleri başlığıyla Latiç’in kitaplarının Türkçeye kazandırılıyor olması çok kıymetli bir yayımcılık çabasıdır.

“Şiir masumluğun yeniden ele geçirilmesidir” der Octavio Paz. Bunun için başlangıca yani söze gideriz. Üstü örtülmüş bir güzelliği yeniden görünür kılmak için sözün hakkı bizi beklemektedir. Mustafa Köneçoğlu’nun sekiz yıl sonra yeniden basılan ilk kitabı Söz Hakkı, bir şairin gerçeklikle ve dünyayla kurduğu bağın hem oluş hem de eriş sancılarına odaklanan bir şiirler toplamı.

Ölüm hayatın bakiyesidir. Hayatın sonunu değil hayatın bir başka veçhesini karşılar. Elde kalan ne varsa onunla gideriz ölüme. Bu açıdan ölen bir insan için kullanılan “hayatını kaybetti” lafı bomboş bir laftır. Hayat bir başka sayfada olanca tazeliğiyle devam etmektedir çünkü. Ölüme dair anlatılarda ölüm ve ölüm sonrası başlığı öne çıkar. Ya ölüm öncesi?

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.