Eleştiri Arşivi
Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Ben hizmetçilerle büyümedim ama hizmetçilerle büyüyen akrabalarla büyüdüm. Sıklıkla gittiğim bir evin sahiplerinin iki şoförü, bir aşçısı, üç temizlikçisi vardı; daha büyük evler, daha zengin ev sahipleri, daha geniş hizmetçi kadroları gördüm.
//php print_r ($fields); ?>
Polonya asıllı İngiliz yazar Joseph Conrad en çok egzotik denizci maceralarını anlattığı kitaplarıyla tanınır. Kasırgaların, limanların, afetlerin, trajedilerin ve bunlara göğüs geren yiğit denizcilerin öykülerini anlatır Conrad. İngiliz Edebiyatı'nda adı büyük harflerle anılır. Adının büyük harflerle anılmasının sebebi sadece denizcilik romanları yazıyor olması değildir elbette.
//php print_r ($fields); ?>
Nicole Kidman, Diğerleri (The Others) filminde çatı katında bulduğu resimlerdeki insanları başta uyur sansa da sonradan tuhaf bir ritüelle yüzleşir ve onların ölülere ait olduğunu fark eder; bu elbette “Ölü insanlar görüyorum, ölü olduklarını bilmiyorlar” diyen acılı, korkmuş küçük bir çocuğun trajedisinde Amerika’ya göndermeler taşıyan, postmodern bir hicivden daha çarpıcıdır
//php print_r ($fields); ?>
Homo sovieticus denen insan türünü pek tanımıyoruz. Halbuki çok değil, 1989 yılına kadar bu insan modeli dünyada resmen yaşıyordu. Sovyetler’in çöküşünden sonra da kimileri için bir nostalji nesnesine, kimileri için de alt edilen bir tehlikeli türün kötü hatırasına dönüştü.
//php print_r ($fields); ?>
Horacio Castellanos Moya... Orta Amerika’nın çılgın yazarı; o öfkeli coğrafyadan daha kızgın ve acımasız biri. Ama bunu kalemiyle dışavuruyor. Hiçbir zaman doğru bildiğini yazmaktan sakınmayan Moya, epey bir soruşturma ve kovuşturmayla cebelleşmiş bu yüzden. Bunun yanında, kendi coğrafyasındaki çöküntüleri ve kirli ilişkileri resmeden Moya’nın gözlemciliği kuvvetli.
//php print_r ($fields); ?>
Yayın dünyasıyla ilişkiniz nasıl başladı?
//php print_r ($fields); ?>
“Çok uzun zaman oldu; şimdi tarihi hatırlamıyorum. Kasımpaşa’da bir evdeydik, Beyoğlu’nun suratsız ama ucuz bir barından gece yarısı sarhoş çıkıp bir şekilde kapağı eve atmıştık. Küçüklüğüyle gözümde büyüyen bir evdi burası. Dört kişiydik ve demek ki diğer üçünden birinin kaldığı yerdi burası. Oturacak koltuk veya iskemle yoktu. Sadece dağınık bir yatak.
//php print_r ($fields); ?>
19. yüzyıl İngilteresi'ndeyiz, puslar içinde. Sokak lambalarının pis kaldırımları, o kaldırımlar üstünde gezinen fahişeleri, hırsızları, katilleri, dilencileri, türlü tuhaf niyetlerle paltolarının yakalarını burunlarına kadar çekmiş tebdil-i kıyafet gezinen soyluları, yarım yamalak aydınlattığı bir sahnede akıyor hayat.
//php print_r ($fields); ?>
“Benim maceram insanın gizemine varmak içindi,” diyordu Yaşar Kemal, Alain Bosquet ile yaptığı ve kendini anlattığı yazışmalarında, ancak şunu da ekliyordu: “İçimde biraz da gerçeği arama çabası var.” Gerçeklik ve düşsellik ikilemi, hem Doğu’da hem Batı’da, hem geçmişte hem de günümüzde edebiyatın başa çıkmaya çalıştığı en temel meselelerden biri oldu.
//php print_r ($fields); ?>
Ütopyalar insanlığa duyulan inancın bir ifadesidir çoğu zaman. Bir ütopya kaleme alan yazar öyle ya da böyle insanlığa dair, insanlığın daha iyisini gerçekleştirebileceğine dair bir inanç barındırıyordur içinde. Ve muhtemelen insanlığın neden daha iyisini gerçekleştirmeye bu derece hevessiz oluşunu anlamaya çalışıyordur içten içe.