Şahane Bir Kitap Arşivi
Şahane Bir Kitap
//php print_r ($fields); ?>
Amerikan psikolojisi ve varoluşçu psikoterapinin önde gelen isimlerinden Rollo May, Yaratma Cesareti adlı o pek ünlü kitabında, modern-kapitalist sarsıntı çağının bizleri bir şeyler yapmaya, üstelik yeni bir şeyler yapmaya çağırdığından bahseder.
//php print_r ($fields); ?>
Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemine dair ilgi, Diriliş Ertuğrul ve Kuruluş Osman gibi dizilerin de etkisiyle son günlerde iyice arttı.
//php print_r ($fields); ?>
Siyaset Bilimi Profesörü Mim Kemal Öke’nin tarihi romanı Biat - Bir Turgut Reis Hikâyesi, okuyucularıyla buluştu. Adından da anlaşılabileceği gibi romanın ana ekseninde, yazarın çocukluğundan bu yana “kahramanı” ve “rol modeli” olarak nitelediği, deniz korsanlığından Osmanlı döneminde “Akdeniz leventleri kaptanlığına” kadar yükselen Turgut Reis’in yaşamöyküsü yer alıyor.
//php print_r ($fields); ?>
“Aşk hata yapabilen Tanrı’sı olan bir din yaratmaktır” diyor Borges. Peki ya bu aşk hata yapabilen tanrıların doluştuğu bir topluluk yarattıysa? Öyle ki toplum bir nevi âşıklar ve âşık olunanların bir aradalığı veya onlardan fazlası olamaz mı? Sosyolojik problemler öncelikle kronolojik bir seyir ile araştırır nesnesini. Bereket versin ki aşk zikredilmez teorilerin çoğunluğunda.
//php print_r ($fields); ?>
Son yıllarda, sürekli dile gelen bir soru var edebiyat çevrelerinde: Öykü yükseliyor mu? Şiirin ulaşılmaz yeri ve romanın tükenmeyen gücünün yanında öykü türü hep bir muammanın kucağında dolaşıyor hâlbuki. Düne, bugüne, hatta yarına baktığımızda öykünün, özellikle Türk edebiyatında, hep arada kalmış bir konumda olduğunu görüyoruz.
//php print_r ($fields); ?>
Birkaç sene önce, yazar arkadaşlarla oturup şu meseleyi tartışmıştık: Yazdıklarımızı hiç kimsenin okumayacağını bilsek, yine de yazar mıydık? “Okur” olmadan yazdıklarımız bir işe yarar mıydı? Hele ki okuruyla konuşan, okuru da kurmacanın içine davet eden, hatta onu hikâyesinin bir kahramanı haline getiren yazarlar ne yapardı okur olmasa?
//php print_r ($fields); ?>
Uzun bir tren yolculuğunun ardından Weimar’a ulaştığımda sadece yirmi bir yaşımdaydım. Genç yaşımda yapmak istediğim, Goethe’nin hayatının bir kısmını geçirdiği şehre gitmek ve kendime belki bir parça “ışık” bulmaktı. Tam olarak ne aradığımı bilmez halde şehre indiğimde 21 yıl önceydi ve internet yaygın değildi. İstasyon görevlisine en yakın gençlik evinin nerede olduğunu sordum.
//php print_r ($fields); ?>
Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu’nun Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi Ötüken Neşriyat tarafından yayımlanan 3. baskısıyla okurlarla buluştu. Bu baskıyı öncekilerinden ayıran en önemli fark, bu kez eserin iki cilt halinde ve genişletilmiş şekliyle yayınlanması. Uzun süre alanındaki tek kaynak olan bu kitap tartışmasız biçimde hâlâ alanındaki en önemli eser olma özelliğini koruyor.
//php print_r ($fields); ?>
Tam bir İstanbul çocuğu olan, Alaattin Karaca’nın tanımlamasıyla “üstünde başında, sesinde soluğunda ‘eski bir İstanbul’dan rayihalar taşıyan” yazar Cem Sancar 82 denemeden oluşan yeni kitabı “Her İnsan Bir Ayet’te çocukluğunun İstanbul’unu, şehrin sokaklarını, lezzetlerini, mevsimlerini insanlarını kendine özgü muzip diliyle anlatıyor.
//php print_r ($fields); ?>
“Tıp gerçek bir kütüphanedir, ama doğru biçimde okunması gerekir” cümlesinden yola çıkan Kütüphanedeki Beden, Charles Dickens’tan Franz Kafka’ya, Virginia Woolf’tan Susan Sontag’a, John Berger’dan Oliver Sacks’e uzanan bir yelpazeyle zenginleşen, tıbbın toplumsal tarihini edebiyat aracılığıyla aydınlatan bir antoloji.