Eleştiri Arşivi
Eleştiri
//php print_r ($fields); ?>
Sütçü, topluluk içinde dönüp dolaşan bir dedikodunun romanı. Ortada bir gerçek yok, sadece, o gerçeğin üstüne konuşulanlar var ve bir süre sonra, toplumun tüm üyeleri, bu dedikodunun gerçek olduğu varsayımıyla hareket ediyor.
//php print_r ($fields); ?>
Polisiye tutkunları, İskandinav polisiyesinin türün içinde nasıl bir ağırlığa sahip olduğunu iyi bilirler. Özellikle son yıllarda Türkçeye kazandırılan yeni yazarlarla beraber, bu soğuk toprakların suç öykülerine olan ilgimiz gitgide artıyor. Bunlardan biri de Türkçe için kısmen yeni, fakat İskandinav polisiyesi için artık klasikleşmiş bir seri; Martin Beck.
//php print_r ($fields); ?>
Türk edebiyatının önemli kalemlerinden biri olan Nezihe Meriç’in Keklik Türküsü adlı öyküsünde çok beğendiğim iki cümlesi vardır: “İnsanın evi çok güzel olmayabilir diye düşünürdü. Ama evine giden yol, ille güzel bir yol olmalıdır.” Bu iki cümleyi, ebedi evinden çıkmış insanın yine oraya dönerken uğradığı bir ev olan dünya hayatı üzerinden bir metafor olarak düşünürüm.
//php print_r ($fields); ?>
İlk romanımın dosyasını yayınevine gönderdikten sonra yayıncımla görüşme günlerini iple çeker olmuştum. Çok sevdiğim kelimelerimin lezzetinin nasıl olduğunu merak ediyordum. Genel olarak beğenildi ve kıymetli Melike Günyüz ile kitabım üzerine konuşma keyfini doyasıya yaşadım.
//php print_r ($fields); ?>
Suçlar ne denli çeşitliyse, suç edebiyatındaki polis imgesi de o denli çeşitlidir. Yakışıklı, karizmatik, zeki, iyi, kötü, babacan, sert… Alman yazar Volker Kutscher, kitabı Islak Balık’ta adeta ihtimaller dahilindeki polis tiplerini harmanlayarak oluşturduğu son derece ortalama bir karakterin, gayet sürükleyici hikayesini anlatıyor okuyucuya; dedektif Gereon Rath.
//php print_r ($fields); ?>
Kelimeler içinde deneyimlerin, fikirlerin ve düşlerin aktığı bir nehir yatağı benim için. Dünyayla bağımı bu nehrin uzayıp dört bir yana yayılan kolları aracılığıyla kuruyorum. Kelimelerin harflerden değil de anılardan oluştuğunu düşünürüm sık sık. Bellek sayısı kadar mana içeriyorlar bana kalırsa. Bu manaları keşfetmenin yolu da daha çok hikâye dinlemekten, okumaktan geçiyor.
//php print_r ($fields); ?>
Şiirde, mimaride, edebiyatta, hatta musikide sanatın en yüksek örnekleriyle bütünleşen dini tecrübe, sanki sinema sanatı söz konusu olduğunda o cömert ilhamlarını esirgemiş gibidir.
//php print_r ($fields); ?>
Bir şiirin içinde tarihler geçiyorsa, şiirle tarih arasında kurulması elzem bağları hatırlarım ilk elde. Tarihsiz şiir de, şiirsiz tarih de muhaldir. Bilincimizin dehlizlerinde iki fiyakalı dedektif gibi dolaşır her ikisi de. Birini diğerinden ayırmak ne derece mümkün? Türkçenin tarihi şiirimizin de tarihi değil midir bir bakıma? Bu bağı nerede aramalı?
//php print_r ($fields); ?>
20. yüzyıl - kaotik bir dönem
//php print_r ($fields); ?>
Ah Özgürlük, ah Özgürlük,
Ah Özgürlük, üzerimde benim!
Köle olmadan önce ben
Mezarıma gömüleceğim,
Ve eve Rabbim’e dönüp özgür olacağım!