Arşivi
// En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Birbirine ayna tutarmış gibi, birbirinin içinden kendini daha da derinleştirirmiş gibi geçen kitaplar ve yazarlar vardır. Birini okurken aklınız diğerinde kalır, birinin sayfalarını karıştırırken parmaklarınız diğerinin sayfalarını arar. Döner döner bakarsınız, araya ve aralarına ne kadar zaman girse de, sanki ikisini aynı anda okumuşçasına hatırlarsınız.
//php print_r ($fields); ?>
Bu hafta Ekim ayından itibaren hararetini sürdüren edebiyat dünyamızdan başımı kaldırıyor, biraz da sanat ve tarih diyorum. Sebeb-i derdim iki özgün çalışma: Biri kültür sanat camiamızın önde gelen isimlerinden Faruk Şüyün’ün “Bir Arkeoloji Detektifinin Maceraları”, diğeri ise İtalyan sanat tarihçisi Giovanni Curatola’nın “Türkiye: Selçuklulardan Osmanlılara Sanat”ı.
//php print_r ($fields); ?>
//php print_r ($fields); ?>
İki sezondur televizyonda izliyoruz Hürrem Sultan’la Sultan Süleyman’ın aşkını. Bu ay içinde evlenecekler kısmetse. Üstelik tarihe bağlı kalarak ilerlerse senaristler, nikahları şehzadelerin sünnet düğününde (Bknz.
//php print_r ($fields); ?>
Bütünüyle kuşkudayım… Geçtiğimiz hafta Pazar günü bir gazetenin pazar ekinde masallara dair bir yazıyla karşılaştım. Gizemli bir örgütün masallar aracılığıyla insanlığın bilinçaltına sızmaya çalıştığı üzerinde duruluyordu. Yazıda bazı ünlülerin de bu örgütle ilişkisi olduğu, örgüt tarafından yönlendirildiği söyleniyordu.
//php print_r ($fields); ?>
Hem yazarla hem de hikayeyle okur arasındaki o netameli, belki de hiç olmayan bölgede inatla duran; kimi zaman eleştirdiği kimi zaman da eleştirmediği, eleştiremediği için hiç sevilmeyen; yine de mumla aranan eleştirmen... İster istemez zihnimizde sevimsiz bir yer etmiş bu kişi, için için biliriz ki edebiyat denen dünyanın en oyuncu karakteridir.
//php print_r ($fields); ?>
Dostoyevski dramatik bir şekilde sormuştu: Tanrı öldüyse insanın hali ne olacak? Tanrısız bir insan gerçekten var olabilir mi? Nietzche’nin cevabı ise oldukça açıktı: Tanrı ölmeli ve insan aşılmalı. Bizler ise Descartes, Kant, Hegel ve Comte’dan sonra durup şöyle düşünürüz: Tanrı öldü, öyleyse insan da öldü demektir.
//php print_r ($fields); ?>
Geçtiğimiz günlerde bir ilk roman bastırma sancısı yaşayan yazar-adayı bir arkadaşımın dertlerini dinliyordum. Romanı çeşitli editör ve edebiyatsever arkadaşları tarafından okunmuş, beğenilmişti.
//php print_r ($fields); ?>
Geçtiğimiz hafta Orhan Pamuk’un “Saf ve Düşünceli Romancı”sı üzerine aklıma takılanları paylaşmıştım sizinle. Pamuk eleştirinin bıraktığı boşluktan sesleniyor bizlere demiş, yazarın kendini, yazma deneyimini, edebiyata bakışını roman-dışı çalışmalarla aktarmasının kökeninde eleştirinin eksikliği olduğu üzerinde durmuştum.
//php print_r ($fields); ?>
Türk edebiyatının en tutkulu yazın insanlarından biridir dediğim anda aklımıza gelecek ilk isimlerden biridir Enis Batur. Bir okur olarak kendisine baktığımda ucu bucağı yok gibi görünür bana hep. Lakin bir yandan bize sunduğu yazın dünyasıyla müthiş bir zenginlik vaat eder, bir yandan da bu zenginlik içinde okumaya nereden başlayıp nereden devam edeceğimizi bilememekle sınar!