Eleştiri Arşivi
Eleştiri
//php print_r ($fields); ?>
Kime benzer küçük İskender? Sokaklarda ağzının içerisinden gün görmemiş sunturlu küfürlerle dolaşan bir kenar mahalle dilberine bazen, bazen bir mahallenin orta yerinde öylece durmuş bütün olanı biteni seyreden dalları yemyeşil, içi ağır ağır çürüyen bir çınara, bazen o köşeyi dönünce ortaya çıkan bakkalın ufacık çırağına...
//php print_r ($fields); ?>
Yaşayan şairleri kapsayan bir antoloji hazırlamak risklidir. Bugün hayatta olmayanların yerini tayin etmek ise, verili tarifeye göre davranıldığından daha kolaydır.
//php print_r ($fields); ?>
“‘Günlerden bir gün, bir sabah’, kendimi yine toplama kampında buluyorum. (...) Dörtlü sıralar halinde yürüyoruz. Bir subay uzun bir bambu değnekle bizi hizaya sokuyor. Önce nazik davranıyor, derken birden korkunç bir şekilde küfretmeye başlıyor. Yoklama için sıraya giriyoruz. Subay hâlâ bağırıp çağırıyor, ama vurmuyor.
//php print_r ($fields); ?>
Çocukken, sözlerini anlamadan dinlediğiniz o aşk şarkısını düşünün. Müziği güzel, ezgisi güzel, düşününce götürdüğü yerler güzel. Henüz bilmediğiniz bir dilde yazılmış müziğiyle hayran bırakan bir şarkı. Asıl sorun, dili öğrendikten sonrası. Bunun aslında bir aşk şarkısı değil, yaralardan notalanmış kalp çarpıntılarının ağır aksak ritmi olduğunu öğrenmeye ne zaman hazır olur bu çocuk?
//php print_r ($fields); ?>
Bir kadın için hayat bir kereye mahsus öyle hızlı, aniden, damdan düşer gibi biçim değiştiriyor ki, bir duvarın dibindesin de sanki üzerinden atlayıp başka bir yolu yürümen gerekiyor artık. Annenin ölümü o duvar; yüksek, aşması güç ve sancılı, ama aştığında, bir yolunu bulup geride bırakabildiğinde ve kabullendiğinde ondan kalan boşluğu, beri yanında artık aynı kadın olmadığın bir duvar...
//php print_r ($fields); ?>
“Çok uzun zaman oldu; şimdi tarihi hatırlamıyorum. Kasımpaşa’da bir evdeydik, Beyoğlu’nun suratsız ama ucuz bir barından gece yarısı sarhoş çıkıp bir şekilde kapağı eve atmıştık. Küçüklüğüyle gözümde büyüyen bir evdi burası. Dört kişiydik ve demek ki diğer üçünden birinin kaldığı yerdi burası. Oturacak koltuk veya iskemle yoktu. Sadece dağınık bir yatak.
//php print_r ($fields); ?>
Horacio Castellanos Moya... Orta Amerika’nın çılgın yazarı; o öfkeli coğrafyadan daha kızgın ve acımasız biri. Ama bunu kalemiyle dışavuruyor. Hiçbir zaman doğru bildiğini yazmaktan sakınmayan Moya, epey bir soruşturma ve kovuşturmayla cebelleşmiş bu yüzden. Bunun yanında, kendi coğrafyasındaki çöküntüleri ve kirli ilişkileri resmeden Moya’nın gözlemciliği kuvvetli.
//php print_r ($fields); ?>
Son yıllarda biraz daha yakından tanıma olanağı bulduğumuz Will Self, Türkçede yayımlanan son romanı İzmarit’te giderek boğucu bir hal alan küresel sigara içme yasaklarından ilham alıyor. Buradan bakınca İzmarit, kamusal alanla özel alan arasındaki sınırın günden güne görünmez kılındığı çağdaş düzenleme ve denetleme mekanizmalarının bir yergisi olarak da okunabilir.
//php print_r ($fields); ?>
2005 yılında yayımlanan ilk romanı Başkalarının Kokusu ile yayın dünyasına umut verici bir adım atmıştı Aslı E. Perker. İkinci romanı için acele etmedi ve dört yıl sonra Cellat Mezarlığı ile çıktı okuyucusunun karşısına yeniden. Adının yarattığı çağrışıma uygun biçimde polisiye bir yanı vardı Cellat Mezarlığı’nın; ama Aslı E.
//php print_r ($fields); ?>
Kent hayatının örtük ve açık vahşeti ve şiddeti arttıkça kırsal hayatın pitoresk görüntüleri, kent burjuvazisinin hayallerini süslemeye başlar. Peşlerinde kuzuları ile çayırlarda otlayan koyunlar, neşe içinde zıplayan keçiler, yeni doğmuş buzağıları ile ak benekli inekler. Heidi veya süt ve çikolata reklamlarının etkisiyle zihnimize nakşedilmiş mutluluk görüntüleri...