Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Eleştiri Arşivi

En çok okunanlar  

Eleştiri


Ekmek kavgasında kardeş kıydığımız can bizim

"İş Cinayetleri Almanağı, hayatını kaybeden işçi kardeşlerimizin herkes gibi öyküleri olduğu ve artık aramızda olmadıkları gerçeğinin unutulmaması temennisiyle hazırlandı. Umut ediyoruz ki bu çalışmanın, artmaya devam eden iş cinayetlerinin meydana gelmemesine bir nebze de olsa katkısı olur." (Adalet Arayan İşçi Aileleri, İş Cinayetleri Almanağı 2012, Giriş Bölümü)

 


İktidarlar şakadan anlamıyor

Eylül dedin mi İstanbul'da palamut, balıkçı tezgahlarını doldurur. Ekim dedin mi muhakkak ucuzlar, bolca yenir. Gerçi yağlısını bulamamak, pişirirken çuvallamak gibi ufak ama mühim sebeplerle kuru bir lezzete talim etmek de var! Ama lüfer öyle mi, en beceriksiz aşçının elinde bile en leziz, en enfes, en en en balık o işte! Bu nefasetin bedeli de yüksek oluyor haliyle.


Teklifinizle İlgilenmiyorum: Bitirim ve gücenik

Teklifinizle İlgilenmiyorum’da Başar Başarır’ın sivri kalemi, birbirinden fersah fersah uzakta duran, ismi de cismi de farklı karakterlerin iç seslerini dolduruyormuş gibi görünüyor ilk bakışta.


Romantizm ilişkilerden çekilirken

“Divanımdaki Erkekler, bilimsel bir çalışma değil. Bir kişisel gelişim kitabı değil. Listeler, alıştırmalar ya da beyanlar içermiyor. Hikâyeleri okuyacak, içlerinden istediklerinizi alacak ve kendi kararlarınızı vereceksiniz."

 


Meryem’in “gerçek” hikayesi

Fyodor Dostoyevski, Hans Holbein’in “Ölü İsa’nın Mezardaki Bedeni”ni gördüğünde “Bu resme bakmak insanın inancına mâl olabilir” der. İsa’yı çarmıhta, oradan indirildiğinde, kan ve acı içindeyken bile “güzel” resmetme geleneğine aykırıdır Holbein’in tablosu. Budala’da İppolit’e söyleteceği gibi, bu haldeki bir bedenin dirilebileceğine inanmak güçtür.


Munro’yu mu fazla büyütüyoruz, Nobel’i mi?

1931 doğumlu Kanadalı yazar Alice Munro, kimilerince yaşayan en iyi öykücülerden biri kabul edilir. Hatta ileri gidip onu “Çağdaş Çehov” olarak sıfatlandıranlar dahi vardır. Bildiğiniz üzere Munro, bu seneki Nobel Edebiyat Ödülü için Haruki Murakami’nin ardından ikinci favori olarak gösteriliyordu.


Tezgahta bulaşık bırakmayan yazar

“‘Bu öykü müthiş,’ dedi abim. ‘İnsanın aklını başından alıyor. Fazla kopyan var mı?’ Olduğunu söyledim. Bana abisi-küçük-kardeşiyle-gurur-duyuyor gülümsemesiyle baktıktan sonra yere eğilip elindeki sayfayla köpeğin kakasını aldı ve çöp bidonuna attı.


Sabahları ortalık sessiz ve soğukken

Holden'ı özlemişim. Uzun zaman olmuştu görüşmeyeli. En son "Gönülçelen'i bir de İngilizcesinden okuyayım" dediğimde hasret gidermiştik. Shane Salerno'nun Salinger belgeseli (ve kitabı) gündeme geldiğinde Gönülçelen'in çevirilerine dair güzel bir makale çıkmıştı New Yorker'da. Holden'ın sesi başka bir dile, Rusça'ya nasıl çevrilir, yazının mevzusu buydu.


Ve işte okurunu böyle kaybedersin

Junot Díaz, 1997’de edebiyat sahnesine Drown isimli eseriyle çıkmış, kendisinin de dahil olduğu Dominik asıllı ABD’lilere dair hikayeleri, kullandığı cesur dil ve anlatımıyla övgü toplamıştı. Tarihler 2007’yi gösterdiğinde, Dominik’ten ABD’ye göç etmiş bir ailenin başına gelenleri anlattığı Oscar Wao’nun Tuhaf Kısa Yaşamı ile Pulitzer Ödülü’nün sahibi oldu.


Londra bombalanırken kurulan hayaller

Resmi ideoloji demeye bayılıyoruz. Lakin resmi ideoloji, büyük ölçüde edebiyat ve tarihyazımı demek; biz ise siyasetçilerin kürsülerde verdiği vaazlardan ibaretmiş gibi davranıyoruz. Resmi ideolojinin kutsal bir önem atfettiğimiz sanatlar ve bilimler alanında üretildiği gerçeğini es geçiyoruz. Onu toplumun en “ileri” kesimleri üretiyor: Aydınlar.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.