Arşivi
// En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Derler ki Amerika’nın yerlileri, sahillerinde bir gün ansızın bitiveren İspanyol gemilerini önceleri görememişler. Burunlarının ucunda durduğu halde koca koca gemiler, o güne değin görsel algılarında buna benzer bir şey bulunmadığı için, onlar sadece üzerinde hiçbir şey olmadığına inandıkları masmavi denizi izlemişler.
//php print_r ($fields); ?>
Geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin en önemli edebiyat ajanlarından, eleştirmenlerinden olan Barbaros Altuğ'un bir söyleşisine katıldım tesadüfen. Altuğ, yazar adaylarına eserlerinin yabancı dile çevrilmesi konusunda yapmaları gerekenlerden söz ederken yeni yazıdan, yeni edebiyattan da söz açıldı elbette.
//php print_r ($fields); ?>
Dünyanın çehresini değiştiren en büyük seyahat, bir odada, bir kitabın yoldaşlığında yapılan seyahattir. Kitaplardan en çok yola çıkmasını öğrenebiliriz. Ola ki hoyrat bir karakterle birlikte seksen günde dünyanın çevresinde devri daim eder, aklımızın eremeyeceği sırlara vakıf oluruz. Her yolculuk, insanın kendi içine attığı adımı biraz daha kuvvetlendirir.
//php print_r ($fields); ?>
Bugün “lüzumsuz”, “aylak” ya da Benjamin’in tabiriyle “flaneur” (boşta gezen, dolaşan) diye tarif ettiğimiz adam, bizzat şehrin insanıdır aslında. Bir şeyi “yapmamayı” tercih eder bu adam. Modernlikle yaralanmıştır ama yarasının neresinde olduğunu göstermekten acizdir. Çalışmayı da iş düzenini de reddeder. Uzun bir baygınlık hali yaşamaktadır. Her ilgisi gelgeçtir. Tutunamaz bir türlü.
//php print_r ($fields); ?>
Son zamanlarda ara ara sayfalarını karıştırdığım kitaplardan biri “Kuran-ı Kerim’in Gizli Öğretisi”.
//php print_r ($fields); ?>
İslam, cinsiyet ve kültür üzerine bir denemenin sayfalarında geziniyorum birkaç gündür: “Bedeni, Toplumu, Kainatı Yazmak”. Dönüp dönüp çalışmanın adı üzerinde düşünürken buluyorum kendimi. Burada Batı kültürüyle İslam kültürü arasında çelişik gibi görünen son derece derin bir ayrım olduğunu biliyorum ve bu ayrımın kendini en çok dilde ve sanatta gösterdiğini...
//php print_r ($fields); ?>
Bahçede, kaktüs saksılarının arasında buldum, kargocu çocuklar niyeyse oraya bırakıp gitmişler, kim bilir kaç gündür duruyor, paket kağıdı yarı yarıya yırtılmış, kapağındaki kırmızılık yarı yarıya gözümü almakta. Daldırdım elimi, kaktüslerin dikenlerine çizdire çizdire çektim çıkardım oradan. “Adı Zenime'ydi." diye kulağıma pütürlü bir ses geldi.
//php print_r ($fields); ?>
Türk öyküsünün kraliçesi Tomris Uyar bu hafta 70 yaşına bastı, kutlu olsun!
//php print_r ($fields); ?>
Edebiyatın en güzel tarafı, insanı içinde bulunduğu halden uzaklaştırabilme kudreti sanırım. Çünkü edebiyatın büyük ve özel malzemesi insandır. “Bir küllüğün bile öyküsünü yazabilirim” diyen Çehov bile şunu çok iyi biliyordu, aslında anlattığımız küllükten çok, insanın küllükle olan irtibatıdır. Her yazar, okuruyla bir irtibat kurar.
//php print_r ($fields); ?>
Yine bir kıyamettir kopup gidiyor. Kıyametin başrolü son zamanlarda hep olduğu gibi bir televizyon dizisi. (Diziler olmasaydı, Türk kültür dünyası neleri tartışacaktı acaba diye merak edip duruyorum ya, o başka bir dram.)