Eleştiri Arşivi
Eleştiri
//php print_r ($fields); ?>
“Aynalara bakmak kime bakmaktır?” diye sorar şair. İnsan kendini yine insanda, bir başkasında, ötekinde tanır. Başkasıyla kurduğumuz ilişkinin doğası bize kim olduğumuzu da söyler. O nedenle, ne zaman aynaya baksak herkes orada: 12 Eylül, gözaltında kaybolanlar, Diyarbakır Cezaevi, ölüm oruçları, faili meçhuller, Halepçe, Maraş, Sivas, Roboski, kardeşimiz Hrant ve daha niceleri...
//php print_r ($fields); ?>
Psikolojik gerilim ve korku türünde yazan Onat Bahadır’ın son kitabı Yaklaşan Dip, yakın bir zaman önce İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. On öyküden oluşan kitap, okura edebiyatta gerilim ve korku türlerinin klişeleşen ya da başkalaşarak yazarın hayal gücünün anlatım diline dönüşen unsurlarını yeniden gözden geçirme ve sorgulama olanağını tanıyor.
//php print_r ($fields); ?>
Yıllar yıllar önce Türkçeye çevrilen Bartleby ve Şürekâsı kitabıyla tanıdığımız İspanyol yazar Enrique Vila-Matas hatırı sayılır bir okur kitlesine ulaşmış, pek popüler olmasa da ismi okurlar arasında kulaktan kulağa fısıldanıp kitabı elden ele dolaşmış, yeni bir kitabının çevrilmesi içten içe umutla beklenir olmuştu.
//php print_r ($fields); ?>
Kitapların, işaret ettikleri dönemi aydınlatan ve –kurmaca bir yapı içinde olsa da– toplumsal olayları, onların yankılarını ve bireyler üzerindeki etkilerini kayda geçiren ve geleceğe taşıyan bir değeri var.
//php print_r ($fields); ?>
Küçükken oynardık. Bir iki üç, tıp! Birisi bana ilk defa oynayalım mı diye teklif ettiğinde, oyunu bilmediğim için kurallarını anlattırmıştım ve ne kadar da kolay oyunmuş demiştim içimden. Hoplamalı zıplamalı ya da hız gerektiren oyunlarda pek iyi olmadığım için işime gelmişti. E iyiymiş, hiçbir şey yapmıyorsun! Sadece beklemek yeterli. Fakat, sonra sonra insan anlıyor. Susmak zor, çok zor.
//php print_r ($fields); ?>
Ellili yaşların başında, Lizbonlu bir düzeltmen: Raimundo Silva. Raimundo epey yalnız ama bunu sorun etmiyor; içtenlikle yakınlık duyduğu tek şey üzerinde çalıştığı metinler.
//php print_r ($fields); ?>
Masal insanın ruhuna kehaneti fısıldar. Herkes kendi yolunu bulmaya çalışırken başka şeyler öğrenir o kehanetin anlatısından. Okunan bir şifadır çoğu zaman, görülmeyenin görülmüş halidir anlatılan. Masallar evreni anlamlandıran anlatılardır, kandırmaz inandırır.
//php print_r ($fields); ?>
"Hayatımı anlatsam roman olur." Herkes kendi hayatının yazarı mıdır? Yaşadıklarını kurgulayıp roman haline getirerek raflara sürmediği için "yayımlanmamış bir yazar" mıdır? Ya da hayatlar roman kurgusuyla değil de anı türünde yazılabileceğine göre neden yazmıyoruz? Yeterince ünlü ve ilgi çekici biri olmadığımız için mi?
//php print_r ($fields); ?>
Romancılığıyla bildiğimiz Tom McCarthy’nin Tenten’le ilgili bir kitabı yayımlandı.
//php print_r ($fields); ?>
“Neye inanacağız?” Bu soru, gündelik hayatımız bağlamında rahatlıkla genelleme yapabileceğimiz, ama sıra edebiyata geldiğinde belli başlı türlerde ağırlıkla işlendiğini gördüğümüz bir meseleyi, “bilinmeyen”i yansıtıyor bize. Kaçınılmaz olarak fantastik edebiyatın, özellikle de korku edebiyatının temel unsurlarından birini oluşturuyor bu şüphe dolu “bilinmeyen” kümesi.