Eleştiri Arşivi
Eleştiri
//php print_r ($fields); ?>
Proust Projesi'ni saymazsak André Aciman için duyguların yazarı diyebiliriz rahatlıkla. Türkçede yayımlanan Sekiz Beyaz Gece ve Adınla Çağır Beni, buna iki güzel örnek. Aşklar, tutkular, duyarlılıklar ve gözleme dayanan anlatım, Aciman'ın belirleyici özellikleri.
//php print_r ($fields); ?>
Azınlık şiiri demek istemezdim, ki burası onların memleketi, kadim zamanlardan bize yadigarlar. Demek istemezdim ama başka nasıl tanımlayabilirim bilmiyorum.
//php print_r ($fields); ?>
Geoff Dyer, Londra’da bir kitapçıya gider ve kendi kitabını çoksatanlar bölümünde görür. Kitapçının sahibini ismen de olsa tanıdığından, yanına gidip bunun doğru olup olmadığını sormanın iyi bir fikir olduğunu düşünür. “Hayır,” der kitapçı, “tabii ki doğru değil.
//php print_r ($fields); ?>
William Sutcliffe’in kaleminden çıkan Duvar, tam olarak bu sınırın üzerine kurulmuş bir roman. 13 yaşındaki Yeşu ise bu sınır üzerinde ileri-geri hareket eden kayıp bir genç. Hikaye, günün birinde Yeşu’nun -aslında pek hazzetmediği arkadaşı Davut ile oynarken- topunun bir harabenin bahçesine kaçmasıyla başlıyor.
//php print_r ($fields); ?>
Edgar Allan Poe’nun ünlü “Oval Portre” öyküsü, sanat eserinin canlılığının karşısına insan hayatının ölümlülüğünü koyuyordu. Daha sonra Oscar Wilde’ın Dorian Gray’in Portresi romanında ve H. P. Lovecraft’ın çeşitli öykülerinde sanat-hayat ilişkisi bağlamında izlerini sürebileceğimiz bu ölümlülük meselesi, birçok doğaüstü korku eserinin omurgasında yer alacaktı.
//php print_r ($fields); ?>
Bizi biz yapan şeyleri sıralayacak olsak, ilk sırada ne olurdu? İçine doğduğumuz aile, ülke, ait olduğumuz şehir, yaşadığımız semt, gittiğimiz okullar, karşılaştığımız insanlar... Çevresel faktörler, yani ekseriyetle yetkimiz haricindekiler mevzubahis olduğunda liste hayli uzun ve süreçler epey karmaşık. Yolumuza çıkan her yeni şey başka bir şey katıyor ben dediğimiz kümülatif bütüne.
//php print_r ($fields); ?>
Marcel Proust’un şaheser romanı Kayıp Zamanın İzinde’sini okuyanlar onun yalnızca kendi yaşamını anlatmadığını, aynı zamanda kültür ve sanata da ne kadar düşkün olduğunu fark etmiştir. Ancak Proust, bu ilgisini sarih bir şekilde aktarmaz. Düşkünlüğün okur tarafından keşfedilmesini ister. Hiçbir zaman açıktan söylemez ama ona göre şeytan ayrıntıda ve yorumda gizlidir.
//php print_r ($fields); ?>
Bir edebi türün ismi olan Yunanca kökenli “biyografi” sözcüğü, “yaşam" (bios) ve “yazı”nın (graphia) yan yana gelmesi ile oluşur. Biyografi gibi diğer her yazı türü yaşama dair olmakla beraber yaşamak ve yazmak birbirinden farklı iki oluş biçimidir. Yaşamda taslaklara, planlara, düzenlemelere yer yoktur; hayatın getirdikleri ile birlikte akmak demektir yaşamak.
//php print_r ($fields); ?>
Balıklarla normalden biraz daha fazla ilgilenenlerin başucu kitaplarını -özellikle telif eserler söz konusu olduğunda- maalesef bir çırpıda sayabiliriz.
//php print_r ($fields); ?>
Nietzsche Ağladığında’da, ruhsal olanlar dahil, tüm acılarına çare bulacağı vaadiyle onu tedaviye ikna etmek için çırpınan Josef Breuer’e şöyle diyordu Nietzsche: “Eğer ben, sizin deyişinizle, büyük biri olacaksam, o zaman siz benim yaratıcım, benim kurtarıcım olarak daha büyük biri olacaksınız.