Eleştiri Arşivi
Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
İyi bir dedektif romanını herkes sever. Dedektif romanlarının en ünlü sevmeyeni, ABD’li eleştirmen Edmund Wilson’dır; bulmaca çözmekle sigara içmek arası bir yerde, aptalca ve zararsız bir kötü alışkanlığa benzetiyordu dedektif romanı okumayı. Agatha Christie, Dashiell Hammett, Raymond Chandler’ı, New Yorker dergisine yazdığı yazılarda edebi değersizlikle eleştirmişti. Kağıt israfıydılar.
//php print_r ($fields); ?>
Ben Fountain’ın kitabı Bana Kahraman Olduğum Söylendi, Bravo Mangası’nın, Irak’taki bir kahramanlık olayının ardından çıkarıldıkları Zafer Turu’nun son gününü anlatıyor. Aslında teknik olarak Bravo Mangası diye bir şey yok, Fox TV onları bu adla vaftiz etmiş...
//php print_r ($fields); ?>
Sevdiğim bir fıkradır: Bir sergide, kavramsal ve soyut sanat eserlerini inceleyen bir entelektüel, yanındaki diğer entelektüele, “Nelere bak nelere!” der. Diğeri cevap verir: “Böyle olur bunlar.” Kabul edelim, bu gülünç içreklikten, edebiyat ve sanat eleştirisine ucundan kıyısından bulaşan en masumumuz bile sorumlu. Ancak, içrekliğin gücü yabana atılmamalı.
//php print_r ($fields); ?>
Birisi –ya da herhangi bir şey– çat diye karşına çıkıp sana "Senin hikayen ne?" diye sorsaydı nereden başlardın anlatmaya? Biraz zaman mı isterdin; aklını taramak, duyması ilginç olanla anlatmaya değmeyecek olanı tasnif etmek için önce? Çöplerini ayıklamak, kalanı parlatmak için kolları mı sıvardın hemen?
//php print_r ($fields); ?>
Önü ölüm, arkası yaşam karakterler oyalanıyor uçurumun kenarında, atıl. Ne itebilirim arkalarından ne de hayata geri çekebilirim. Ben sadece bir okurum; bazı cümlelerin sarmalında kayboldum, öbür satırlar beni buraya getirdi. Peki ya Şule Gürbüz?
//php print_r ($fields); ?>
Meksikalılar tarafından yönetilen Kaliforniya, Meksika ve Amerika Birleşik Devletleri arasında yaşanan savaştan epey değil tamamen yorgun çıkmıştı. Her savaş gibi bu da pek çok şeyi değiştirmişti ama en önemli etkiyi bölgenin tarihi ve yöre insanlarının talihi üzerinde yapacaktı.
//php print_r ($fields); ?>
Birazdan okuyacağınız paragraflardaki hayat felsefesinin kafanıza yatması durumunda, bilmenizde fayda olduğunu düşündüğüm bir durum var. Bu düşünceler; onbeş yaşında, anne-sorunlu, cüce penisli, zaman zaman kıçının üstünde yürüyen, vücuduyla yaşlı kadınları rahatlatan, sürrealizm hayranı, şair olamamış vasat bir felsefe öğrencisine ait. Adı Marek Van Der Jagt.
//php print_r ($fields); ?>
"Güzelim mektubun, sevgili mektubun, bir kez daha,
ve daha birçok kez beni sevindirecek mektubun –“sessizlik” olmasın."
Ingeborg Bachmann
//php print_r ($fields); ?>
Arquimedes -yani Arşimet- denizle hasbıhal etmenin yolunu bulmuş, tanıyanların yarı deli yarı dâhi gözüyle baktığı bir dalgakıran kahinidir. Denizin nereye bir dalgakıranı kabul edeceğini, nerede yapılırsa en güçlü temellere, bol kullanılan malzemeye, hesap kitaba rağmen bir çırpıda söküp atacağını mühendislere Arquimedes söyler.
//php print_r ($fields); ?>
90’lara kadar bir sadelik hâkimdi kitaplar dünyasında. Sessizce çıkarlardı kitapçı raflarına. Hele 70’ler, 80’ler, çoğunlukla tesadüfen keşfederdik kitapları. Kitapçıya aklımızda bir isim ile gittiğimiz nadirdi. Küreselleşme ile birlikte biz de keşfettik pazarlamayı. Köşe dönmecilik her nesneyi adamakıllı metalaştırdığı gibi, kitabı da metalaştırmanın dibini buldu.