Deniz denildiğinde aklıma hep Küçük Kara Balık geliyor. Üstelik, Samed Behrengi’nin bu hüzünlü küçük öyküsü, yosunlarla kaplı bir kayadan göllere dökülen, oradan da nehir nehir denize açılan bir öyküdür. Elbette denizden daha fazlasını anlatır. Yine de büyük denizi özleyen küçük bir balık imgesi, insanın dünyadaki yolculuğunu anlatmada bana hep eşsiz bir metafor olarak görünmüştür.
Melville’in Moby Dick’ine ise ilk gençliğimden beri hiç ısınamamışımdır. Metnin içinde gezinen o koskocaman beyaz balinayı avlamak adına gemideki insanların içini dolduran intikam duygusunu anlayamam bir türlü. Kaptan Ahab’ın “kendini amacına adamış insan” motifini düşünelim. Bu “monomanyak” karakter, modern insan için biçilmiş kaftan. Bir amaç uğruna gemideki herkesi felakete sürükleyebiliyor. Başlarda balina avlamak gibi bir güdüyle çıkılan yolculuk, korkunç bir kin ve öç alma duygusuna evriliyor. Ahab güya içinde bastırdığı duygularla yüzleşir. Nedir o duygu? Aslında çok basit, bugün her bir veçhesiyle yüzleştiğimiz modern Batı düşüncesidir; kültürün doğayı yendiği, haklının değil güçlünün yaşamını sürdürebildiği aç gözlü bir dünya… Başkasını bilmem ama Ahab benim gözümde odur.
İnsanlar o yıllarda balinaları sadece etleri için avlamıyorlardı. Balina yağı da çok değerliydi. Yakıt olarak da kullanılabiliyordu yani. Sanayi devrimini başlatan denizlerdeki bu “madenciler”dir aslında. Tarih kitaplarında “coğrafi keşifler” diye anılan ama “ırkçılığın” ve “sömürünün” başlangıç tarihi olan denize açılmak fikri, kendi gücünü sadece denizde ispatlamak değil, aynı zamanda diğer güçsüz insanlar üzerinde de ispatlamak güdüsüyle donanmıştır.
Zor denizlerde ayakta kalmaya çalışan bu insanların içindeki mücadele duygusu, her meridyende giderek daha da vahşileşiyordu. Moby Dick’te de işlenen İspermeçet balinası gemileri batırabiliyor, birçok insanı sakat bırakıyordu. Hem bir efsane idi balina avı, hem de insanla doğanın “amansız mücadelesi” için bir metafordu. Romanın sonunda her şey altüst olur. Ahab kendi hırsı içinde boğulur. Biz de olanları bir tabuta tutunarak hayatta kalan İsmail’den dinleriz. Cioran, “Küçük bir kültürde doğmuş adamın gururu yaralıdır” der. Ahab’ın yaralı gururunun karşısında küçücük bir balığın denize kavuşmak için gösterdiği çaba… Birinde doğayı yenmek arayışı, savaşı; diğerinde doğanın içinden geçerek, büyük umutlarının peşinde hırsa ve kine kapılmadan denizi aramak çabası. Siz hangi tarafı seçerdiniz?
Yeni yorum gönder