Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

“Müzik Hakkında Konuşmak Mimari hakkında Dans Etmeye Benzer”

Doksanlı yılların sonu olmalı. Yaşadığım taşra şehrinde sadece bir tane olan müzik mağazasına gidip gelip Pink Floyd’un The Dark Side of the Moon albümünü soruyordum sürekli, geldi mi gelmedi mi diye… Çünkü müziğin bir kaset ya da CD marifetiyle dinlendiği zamanlardı ve sevdiğiniz bir grubun albümünün çıktığını duymanız ayrı dert, o albümün sizin yaşadığınız şehre ulaşması ayrı dertti. Gerçi Pink Floyd’un bu albümü çıkalı epey olmuştu ve bir müzik grubunun albümünün adına “Ayın Karanlık Yüzü” demesi ilgimi çekmişti. Hâlâ da bu grubun en sevdiğim albümüdür Ayın Karanlık Yüzü. Öte yandan Beat yazar ve şairlerini okuyordum ve müziğin edebiyatla olan bu içli dışlı beraberliğine kapılıp gidiyordum. Ginsberg’in şiirleriyle Bob Dylan şarkıları arasındaki yakınlık ilgimi çekiyordu. Peki, neydi beni bu ilgi alanına çeken esas şey?

 

 

Sanırım iyi müziğin iyi edebiyat gibi “evren kurma” iddiasıydı diyebilirim. Yahut benim sevdiğim müzisyenlerin ortak noktası da diyebilirim. Tonal ile atonal müziğin ayrıştığı noktadır evren kurma bahsi. Tonal müzik evren kurarken, atonal müzik mesela kurulu evreni de delik deşik eder. Rock müziğin kalıpları içinde psychedelic ya da progressive türlere yaklaşan grupların bize çekici gelmesinin sebebi de bu olsa gerek. Peki, ya hikâyeler anlatan şarkıcı/şairlere ne demeli. Tom Waits’ten Leonard Cohen’e… Bizde MFÖ’den Teoman’a, Bülent Ortaçgil’e… Yaptıkları şarkıların şiirle yani edebiyatla olan yakınlığının temel noktası da budur biraz da, kendi hikâye evrenlerini kurabilmeleri. Atonal müzik dedim, oradan devam edeyim…

 

 

Garip bir şekilde Ece Ayhan da İkinci Yeni şiirini atonal müziğe benzetmişti. Çünkü İkinci Yeni şiiri, Türk şiiri içinde o zamana kadar alışık olunmadık bir ses ve ritimle ortaya çıkıyordu. Gerçi Ece Ayhan bu benzetmeyi Adorno’nun negatif diyalektiğinden almıştı ama olsun, yine de yerli yerine oturmuş bir benzetmeydi diyebilirim. Atonal müzik de ses birliği ve bütünlük meselelerini bir tarafa bırakıp, yıkım ve hiçlikten yola çıkarak tonun dışına taşar. Yer yer rahatsız eder atonal müzik sizi, yer yer rahatlatır. Aslında bir anlamda akıntıya karşı yüzmek gibidir atonal müzik yapmak. Pink Floyd’un efsanevi gitaristi Syd Barrett’in Proust’un Kayıp Zamanın İzinde’sini bir albüme okuma hayali, Max Richter’in Kafka’nın Mavi Oktav Defterleri’nden ilham alarak yaptığı The Blue Notebooks albümü… Ton dışına çıkan müziğin edebiyatla kol kola akıntıya karşı yüzme hayalleri. Playing by Heart filminde duyduğum, “Müzik hakkında konuşmak, mimari hakkında dans etmeye benzer” sözünü çok severim. Yani müzik hakkında konuşmak anlamsızdır biraz da. Gelin müzisyen edebiyatçılara yahut edebiyatçı müzisyenlere beraber kulak verelim…

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.