Hiç denemedik ki, aklımız ve binlerce yıl emek emek işlediğimiz kültürümüzle birleştirerek yarattığımız o teknoloji denen şeyi, gerçek anlamda gelişmeye, dünyanın ve insanlığın iyiliğine, bekasına dair kullanmayı... Sadece ve sadece kendi soyut çıkarları adına tohumlarımızın bile içine kibrit suyu döken, o zaten pamuk ipliğine bağlı yaşamlarımızın genetiğiyle gözünü kırpmadan oynayan, dünya halklarını gün be gün köleleştiren şirketler ile tepemize bombalar yağdıran, kuşaktan kuşağa etimizi, nefesimizi zehirleyen silah sektörü varsa yoksa... Geriye, teknoloji adıyla yarattığımız o canavarların artığıyla yetinmek kaldı hep bizlere. Daha kolay savaşmak, daha fazla insan, hayvan, ağaç öldürmek, daha çok toprağı çoraklaştırmak, düşmanlaştırılan diğer devletlerin sırlarına erişmek için geliştirilen iletişim sistemleri gözlerimizi kör, kulaklarımızı sağır etti, beyinlerimizde kalıcı nice hasarlar bıraktı da ruhumuz bile duymadı mesela. Bugün elimizden düşerse diye telaş içinde yaşadığımız o sevgili cep telefonlarının bize ettiğinin bir nebze olsun azaltılması için kimler, hangi araştırmaları yapıyorlar şu anda insanlık adına? Yahut zaten başlıbaşına temiz ve zengin bir enerji topu olan gezegenimizin kirli enerji kaynaklarından kurtulması için geliştirilen teknolojiler kimlerin masalarında sümenaltı edilip duruyor mütemadiyen? Para, hangi kötülük meleklerinin cebine akıyor hiç durmadan?
Ben kendi adıma, dünyanın ve insanlığın kurtuluşunun, teknolojiyi dünya adına ele geçirdiğimiz anda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Şimdilerde pekçoklarının umutla beklediği, o ruhani evrimimizin, ancak teknolojiyi sevgi ve ahlak halesi altında işleyebildiğimiz, paranın dünyayı iyi edecek teknolojik araştırmalara yatırılacağı, bir gün geldiğinde tamamlanacağını... Tıpkı, çiçeklerin şarkı söylendiğinde daha çabuk açtığını, kuzuların yalnızca yemyeşil otlaklara yayıldıklarında mutlu olduklarını ve ancak temiz yürekle işlenen toprağın verim getireceğini yeniden hatırladığımızda olacağı gibi...
Bütün bunları e-kitap’ın 15 Nisan’dan itibaren hayatımıza gireceği bilgisi üzerine düşündüğümü söyleyecek olsam, kuzularla e-kitap arasında nasıl bir bağlantı kurduğumu soranlar olacaktır elbet! Hemen açıklayayım, doğadan kopabilmek üzerine inşa ettiğimiz kültür, en yüksek, en arı aşamasına geldiğinde, bizleri yeniden doğaya geri verecektir de ondan! E-kitap, ne mutlu ki temiz teknoloji. İçinde elektronik mürekkep dediğimiz çok önemli bir icadı barındırıyor. 1998 yılında Amerika’da icat edilen ve klasik mürekkepler gibi sıradan zeminlere basılabilen elektronik mürekkebin en önemli özelliği istendiği zaman şekil ve renk değiştirebilmesi. Bu, e-kitabı okurken gözlerimizin o her yerde maruz kaldığımız kanserojen ışınlara maruz kalmayacağı anlamına geliyor. Yani e-kitap gözlerimizi kör etmeyecek, istediğimiz kitabı bize anında, yarı fiyatından da az bir para karşılığı ulaştıracak, korsan kitabının önünü kesecek, yayınevi üzerindeki basım ve dağıtım yükünü, yazarın önündeki okura ulaşabilme engelini kaldıracak. Daha ne olsun!
Beni bu konuda fazla iyimser bulanlar olacak muhakkak. Çünkü, bu teknolojiyi, altyapısıyla-üstyapısıyla Türk okuruna kazandırmak için uzun zamandır çalışan İdefix, düğmeye basmak için henüz 15 Nisan’ı beklerken, basında okuduğumuz muştulu haberlere fena halde sızan bir karamsarlık da mevcut. İşe yarar, yaramaz hemen her teknoloji aletini ortaya çıktığı gibi bağrına basan halkımız ve bütün bunları neşeli ezgiler eşliğinde halkımıza haber veren basın dünyamız, iş yayın dünyasında bir gelişmeye geldiğinde şüpheci bir atalete bürünüveriyor. Matbaanın bu topraklara 270 yıl gecikmeli gelişini hatırlayıverip, bu işler öyle bir anda oluvermez, demeye başlıyor birçoğumuz.
Ama oluyor işte. Üstelik sistem okuru Amerika’da tek bir alete bağımlı kılarken, Türkiye’de kurulan elektronik kitap platformunda birden fazla cihaz kullanıyor olacağız mesela. Ya da bir cihaza indirerek satın aldığımız kitabı diğer cihazlarımıza da indirip okuyabileceğiz. Bu sayede yayınevlerinin basmaktan vazgeçtikleri kitapları okuma fırsatına da erişeceğiz. En önemlisi de e-kitabın şu anda bizleri, yazarların en dolaysız şekilde okuruna ulaşabileceği, yalnızca esere odaklı bir platform arzusuna yaklaştıracak en önemli teknolojik gelişme olması. İşte bu bakımdan e-kitaba en çok yazarların ve okurların sahip çıkacağını düşünüyorum ben ve kehanet hakkımı bu yönde kullanıyorum!
Son olarak, aracı amaç haline getiren, okumanın yanı sıra kitapların varlığından, kütüphanelerinden haz alan, onlardan ayrılmak istemeyenlere değinmek istiyorum. Ben de onlardan biriyim aslında. Modern zamanlar elbette kitabı da bir fetiş nesnesi haline getirdi, benim de içlerinde bulunduğum “bibliyofil” diye nitelendirdiğimiz insanlar var çevremizde. Bunun tartışması yok, ama gerçek okurun neticede en kolay, en ucuz ve elbette en kaliteli okuma deneyimine karşı koymayacağını düşünüyorum ve elbette “kitap” dediğimiz nesnenin ne olursa olsun yeryüzündeki yaşamına hep devam edeceğine.
e-kitabıda o cıhazı da uygun görmüyorum yazınızda bangır bangır cihazları getirdik elimizde kalır diye ticari kaygı duyuyoruz diye bağırıyor.
Yeni yorum gönder