Orhan Pamuk, PBS’de konuşmuş (bakınız: “Bu ülkeyi seviyorum' diyen Pamuk gündeme dair konuştu” başlıklı haber), batılılara, ülkemizde her şey yolunda demiş, kısaca… Ergenekon davası, darbe tehlikesi altında olduğumuz konusunda ikna olduğunu, ülkenin o kadar da dindar olmadığını, söylemiş. Bunun üzerine saflara ayrılıp çok konuşulacaktır ister istemez. Mesela, iktidardakiler yazarı bağırlarına basacaklardır... Seçim öncesi, seçim öncesi, Nobel ödüllü uluslararası çoksatar yazar, yola devam ediyoruz demiş, daha ne olsun. İktidarda olmayanlarla iktidar sarhoşu olmayanlar da doğal olarak, yakında ortada ne ülke kalacak ne de yol, ayıptır, diyerek tepkilerini göstereceklerdir... Ama ben bütün bunlarla ilgilenmiyorum doğrusu...
Orhan Pamuk, ben artık apolitik bir yazar olmayayım, dediği günden, siyasi bir yazar olmaya karar vererek harekete geçtiğinden beri, bir garip… Türkiye gerçekliğiyle pek örtüşmüyor söyledikleri, sanki Türkiye’ye batıdan da öte, çok çok uzaklardan bakıyor…Ama bunda çok da yadırganacak, bir şey yok. Bir edebiyatçı, illa ki insan ruhu üzerine sahip olduğu durugörü yeteneğine, toplumsal olarak da sahip olmalı diye bir kaide yok. Bir yazarın anlattığı hikayeleri seviyor olmamız, onun yaşam biçimini onaylamamızı, siyasi görüşünü paylaşmamızı gerektirmiyor. Proust ne demişti “Bir kitap, alışkanlıklarımızda, toplumsal yaşamda, kusurlarımızda ortaya koyduğumuz Ben’den farklı bir Ben’in ürünüdür.” Yazar, yapıt ve gerçek... Hepsini aynı anda ve ayrı ayrı olarak değerlendirmek mümkün. (Mümkün olmadığını düşünenler de elbet çıkacaktır, bu konu daha çok roman kuramına giriyor zira…)
Pekala, diyelim ki yazarı siyasi bakış açısıyla değerlendirmekten vazgeçtik. Ancak, yazar illa ki bu şekilde değerlendirilmek istiyorsa, hadi biraz olumlu olalım, elini taşın altına koymaktan çekinmiyor, kültürler arasında bir köprü, ülke bazında bir kültür elçisi olmak istiyorsa, demeçleriyle gündeme yerleşiyorsa ne olacak? Egosal benliği yüksek yazar için, siyaset de bir tür iktidar olma biçimi, dilin iktidarını her alanda elinde tutmak istiyor Pamuk, öyle ya da böyle… Ülkede aksaklıklar var ama, bakmayın siz, her şey yolunda, demek, sadece iktidarın, kötü niyetli anlamda destekçisi olmak demek değil, iktidarı bizzat paylaşmak, demek.
Roman çağında edebiyat aranıyor
Peki, ya edebiyat… Edebiyatçılarımızdan, kültür elçisi olmalarını, siyasi fikirleriyle de ortada olmalarını talep ederken (böyle bir talep tam olarak var mı, bilemiyorum aslında), sanki yazarlarımızla birlikte edebiyatın içine öylesine dalmışız, dalmışız da hayattan, toplumdan, ülkeden kopmuşuz, havasındayız... Edebiyat zaten bütün bunları kendinde içermiyorsa, ne yapıyor olabilir? İşte, sevgili okur, şimdi tam karadeliğin içindeyiz. Edebiyat diye bize sunulan pek çok şey, temelde bütün bunların hiçbirini içermiyor, çünkü. Herkesin roman yazdığı bu çağda, çoğunluk gerçek edebiyatın ayırdında da değil, peşinde de değil. Bir iş olarak var oluyor roman. Zira, kazanan çok kazanıyor bu işten, öyle yabana atılır gibi değil hem, kaç yazar var bizim ülkemizde de yıllık geliri eski parayla trilyona yaklaşan, geçen. Bu trilyonların etrafına örülmüş binalar var, ama gerçek edebiyat, edebi kaygılar, arayış, yok. Para oldukça bütün bunlara gerek de yok.
Orhan Pamuk’un yazarlığının, edebiyatının temel meselesi Doğu-Batı ayrımı. Bunu sadece romanlarında değil, makalelerinde, verdiği demeçlerde de hep görüyoruz. Bu anlamda kendi kendiyle çelişmeyen bir yazar. O, içine doğduğu aydın-elit-batıya benzeyen çevreden bakıyor Türkiye’ye ve batıya karşı hep Türkiye’nin o kadar da doğu olmadığını kanıtlamaya çalışıyor. Onun durduğu yerde öyle çünkü, Türkiye o kadar da doğuda değil. Bir Avrupalının Amerikalının karşısına çıkıp vallaha evet, biz de pek bir geriyiz demek, tarımı öldürdük, hayvancılığı öldürdük, sanayi can çekişiyor, ülkede yaşayan tek sektör inşaatçılık, rant kazandırıyor bize, bir tek rantı seviyoruz demek, işsizlik, şiddet, korku kol geziyor, kalemler tutuldu, düşünceler tutuldu demek; ülkede bir türlü sindirilememiş modernizm projesinin çökmüş, hem de çoktan çökmüş olduğunu kabullenmek demek… Hayatını bu proje çerçevesinde yaşayan biri için söylemesi zor, çok zor ve zaten uzaklardan bakınca yıllar önce ülkecek çıktığımız yolların taşları pek ufak görünüyor olmalı.
Hal böyle olunca da Charlie Rose, anlayabilmek için Pamuk’a soruyor, neden İstanbul’da yaşıyorsunuz, diye? İstanbul, burada Türkiye demek...
Yazarımızın metni ele alırken psikolojisi büyük ihtimalle şu şekildeydi:Ya Orhan Pamuk sen nobel dülü almış ve dünya çapında bilinen koskoca yazarsın,nasıl olur da dünyaya Türkiye ile ilgili olumlu izlenim verirsin?Senin bu ülkede zulüm var,diktatörlük var ve yaşam tarzımız tehlikede diyerek modern irtica söylemlerine başvurup iktidarı körü körüne yaptıklarını değerlendirmeden eleştirmen lazımdı.
Yeni yorum gönder