Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Hazin mukayeseler... Edebiyatı var eden endişenin temeli

Nurdan Gürbilek
Metis Yayınları

1960’ların sonunda Julie Kristeva’nın, yapıtı yoktan var eden bir yaratıcı-yazar kavramını sorgulamak üzere ortaya attığı kavram "metinlerarasılık". Karşılaştırmalı edebiyata asıl anlamını veren ve hatta bugün anladığımız şekilde yaratıcı eleştirinin önünün açan bir kavram. Buna göre edebi metinler yaratıcının yoktan var ettiği, kendi kendini harekete geçiren bir süreçle meydana gelen yaratımlar değildir, tüm metinler kendilerinden önce üretilmiş metinlerle konuşarak, hesaplaşarak var edilirler. Öyleyse “ölmüş kuşakların geleneği, yaşayanların üzerine bir kabus gibi çöker” diyen Marx’a kulak vermek yanlış olmayacaktır. Gelenek, kabus mu, düş mü, ulaşılmaya çalışılan bir ruhsal cennet ya da içinden yana yana geçmek gereken bir cehennem mi. Belki hepsi, belki hiçbiri... Cevabı yazara sormakta fayda var gibi görünüyor. Daha doğrusu yapıta...

 

Türk eleştirisinin tartışmasız önde gelen isimlerinden Nurdan Gürbilek’in son çalışması “Benden Önce Bir Başkası”, yazarın metinlerearasılık kavramı ekseninde kaleme aldığı denemelerden mürekkep. “Bir yazarı daha iyi anlayabilmek için, ona bir başkasının bakışını değdirmekten kaçınmayan” denemeler bunlar. Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sını Kafka’nın “Dönüşüm”üne, Kafka’nın “Babama Mektup”nu, Oğuz Atay’ın “Babama Mektup”una, Benjamin’in “Pasajları”nı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehri”ne, Edward Said’in “Şarkiyatçılık”ını Cemil Meriç’in “Bu Ülke”sine değdirmiş, çapraz okumalar yapmış Gürbilek.   

 

Tam burada yazarın 2008’de yayımlanan “Kör Ayna, Kayıp Şark”ına, bu çalışmanın ana ekseni olan “endişe” kavramına uzanmamak olmaz. Zira bu çalışmasına “Batılılaşma”, “ulusal kültür”, “kültürel kimlik” gibi kavramlar etrafında dönen sorunların Türk yazarları için içsel bir endişeye dönüşüm sürecine ışık tutan Gürbilek, şimdi dünya edebiyatına da uzanarak söz konusu kavramlar etrafında dönen soruları, sorunları derinleştiriyor, diyebilirim.

 

Edebi miras problemi

 

Nurdan Gürbilek, birbirine değdirdiği metinlerin doğum aşamalarına, nereden ve nasıl kaynaklanmış olabileceklerine ve kimi zaman hiç doğmayacak oluşlarına kadar giderek son derece derin bir kazı yapıyor. Dikkati çektiği en önemli nokta ise, gelenekle mücadele etmenin gölgede kaldığı gerçeği. “Artık ‘metinlerarasılık’ denince, bir yazarın kendinden öncekilere şapka çıkarmasını, sonra da kaldığı yerden yoluna devam etmesini anlıyoruz. Kelimelerin elden ele aktarılmasının gergin konuşmalara sahne olabileceği, bir yapıtın kendinden öncekilere tıpkı ebeveynleriyle kavga eder gibi kavga ettiği, sonunda ortaya çıkan ürünün yalnızca öncekilerle konuşularak dokunmuş bir ‘metin’ değil, aynı zamanda onlarla mücadeleden yapılmış bir ‘yapıt’ olduğu gerçeği görüş alanımızdan çıktı.” İşte Gürbilek’in “Benden Önce Bir Başkası”nda yaptığı şey tam da bu. Görüş alanımızdan çıkan bu edebi gerçeği, yaratıcı yazarı var eden o sonsuz endişeyi yeniden gündeme getirmek. 

 

Sonuç, soluksuz sorularla ilerleyen, okuyucuyu alıp götüren, hayranlık uyandırıcı, besleyici bir çapraz okumalar bütünü...

 

Kitapta yer alan denemeleri burada tek tek ele almak mümkün değil. Ancak, Gürbilek’in Kafka’nın “Dönüşüm”ündeki böceğin doğuşunu Dostoyevski’nin yapıtlarında bir görünüp bir kaybolan böceklerde aradığı “Kafka’nın Böceği” adlı denemesine ve yayımlandıktan sonra pek çoğumuz üzerinde hayli hayal kırıklığı yaratan Tanpınar’ın Günlükleri’ni, Tanpınar’ı Tanpınar yapan yer altı dinamiklerini konuşmak açısından önemli bir fırsat olarak değerlendiren “Büyük Tıkanma”ya özellikle dikkatinizi çekerim. 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.