“Hey kardeşler, hey dostlar, yolda belde, tavlada tarlada, kırda ovada durup da bizi dinleyenler, okuyanlar, dünyanın kaç bucak olduğunu soranlar, bilenler, hey yedi iklim dört bucağı gezenler, size bir destanımız var. İnsanoğlu şu dünyada neyi arar, arasa arasa dostluğu, kardeşliği arar, sözü uzatmak neye yarar... Biz başlayalım Köroğlunun hikayelerini anlatmaya birer birer.” Böyle başlar Yaşar Kemal’in dilinden Köroğlu’nun destanı. Beylere, padişaha kafa tutan, iktidarın karşısına halkın kalesini kuran, yoksulun, aşığın, yiğidin, atından ayrı bir yaşam düşünemeyen Anadolu insanının destanı... Böyle başlar ya onun sade Yaşar Kemal’in değil cümle Anadolu’nun dili olduğunu da pekala biliriz. Destan, dünyanın diliyle anlatılır, dünyanın diliyle yazılır. Söz adına insanın içinde ve dilinde ne varsa destanda yazılıdır...
Peki neden Köroğlu? Türk destanları içinde en geç oluşan destandır da ondan. Yani bize, günümüze en yakın olan. Köroğlu’ndan yana şanslıyız, onu en son Yaşar Kemal “Üç Anadolu Efsanesi”nde kaleme almış, halk edebiyatının Türkiye’deki belki en önemli araştırmacısı Pertev Naili Boratav da, derinlemesine incelemiştir. Pertev Naili Boratav’ın şu an elimizde bulunan çalışması “Köroğlu Destanı” konusu itibariyle de biçimiyle de başlı başına bir destan, çünkü söz konusu çalışma bu konuda yapılmış ilk ve tek çalışma olma özelliğini taşıyor. Keşke öyle olmasa; ortalık destanlara dair yapılan incelemelerden, araştırmalardan geçilmese de, toplumsal belleğini yitirmemiş, kendi dilini unutmamış bir edebiyata sahip olsak, hep bir ağızdan hayata getirdiğimiz o en büyük hikayelere yeni hikayeler ekleyebilirdik belki o zaman.
Köroğlu’nun hikayesi herkesin malumu. Boratav, öncelikle Köroğlu’nun nakillerini bir araya getirip bütün nakilleri okur için karşılaştırma fırsatı sunuyor. Azeri, Özbek, İstanbul, Tobol ve çeşitli Anadolu nakilleri arasında 60 sayfalık Paris rivayeti en uzunu, 6 sayfalık Tobol rivayeti ise rivayetlerin en kısası. Köroğlu adı Anadolu ve Azeri rivayetlerinde körün oğlu anlamına gelirken, Özbek rivayeti bu noktada ayrılıyor. Bu rivayete göre “kur” oğludur o, “kur” mezar anlamına gelir ve Kuroğlu mezarda doğduğu için bu adı almıştır. Destanın daha adından başlayarak pek çok farklı motifi vardır. Ancak kır at hemen her rivayette dikkat çekici biçimde aynıdır. Her anlatımda olağanüstü özellikleriyle yer alır ve zaman zaman Köroğlu’nun bile önüne geçtiği görülür. Onun babası denizden çıkıp gelmiş, sudan doğmuştur, bir metre balçığın üzerinden ayaklarına hiç çamur bulaşmadan geçer gider ve öyle hızlıdır ki koşarken kanatlanıp uçar...
Köroğlu kır atıyla dağlara sığındıktan sonra beye, padişaha karşı isyan bayrağı açar ki yanında pek çok cesur, yürekli savaşçı arkadaşları vardır. Arap Reyhan, kasap oğlu Ayvaz, Kenan Bey, Hoylu Bey, Köroğlu’nun oğlu Hasan, Azerbaycan’dan Rumeli’ye uzanan topraklarda yaşayanların, Anadolu insanının çeşitli karakteristik ve kültürel özelliklerini taşıyan kahramanlardır hepsi. Cesaretin, mertliğin, yiğitliğin yanı sıra korkuları, zaafları da olan kahramanlardır bunlar hatta düşmanlarını da kendileri gibi dürüst zannedecek derecede saftırlar. Çoğu Köroğlu’yla bir sebepten dövüşmüş, önceleri onun düşmanı olmuş ya da onun tarafından kaçırılmışlardır zaten. Ve daha sonra ait oldukları yere, yoksulun, zayıfın, doğa ve insan sevgisiyle dolup taşanların yanına, Köroğlu’nun yanına gelmişlerdir. Ve kadınlar... Rivayetlerin hemen hepsinde görülüyor ki destanın kadınları erkeğe yoldaş, adı geçen, sözü dinlenen, uğruna pek çok şey verilen kahramanlardır. Adalet duyguları da gelişkindir, ailelerine, eşlerine de bağlılardır.
Köroğlu destanında görülen birçok öğe onun karakteristiğini belirler, kır ata, kılıca eşdeğer nitelikteki ölümsüzlük motifine kör gözlerin mucizeyle açılması motifi eklenir, Köroğlu’nun savaşlarını melekler izler, her daim Hızır’la birlik olunur... Köroğlu anlatılarının bilinen yirmi dört çeşitlemesi vardır, Boratav’ın tespitlerine göre bu çeşitlemeler farklılıkları ile beraber bütünlüklü bir yapıyı da oluştururlar ve kendilerinden önce gelen destanlardan, halk anlatılarından beslenirler. Köroğlu’nu okurken ondan önceki çağların destanlarını da okumuş oluruz bir anlamda.
Boratav’ın çalışması sadece rivayetleri ve karşılaştırmalarını içermiyor elbette. Yazar, destanın etkilerini, destanı etkileyen, dini, tarihi, yöresel unsurları da gözler önüne seriyor. Ve bu anlamda “Köroğlu Destanı” toplumun bilinçaltına işlemiş bir büyük hikaye eşliğinde zengin bir kültürel tarih okumasına dönüşüyor.
“Köroğlu Destanı”, edebiyatla ilgilenen ve toplumsal bellek üzerine düşünenler başta olmak üzere hiçbirimizin göz ardı edemeyeceği öneme haiz, büyüleyici bir çalışma... Akıldışı tarihi komplo teorilerine kafa yormak yerine, biraz da destan araştırmalarına yönelinse, dedirtiyor insana.
Yeni yorum gönder