Dünyanın en çok satan yazarlarından Paulo Coelho’nun korsan kitaba destek veren açıklamasının haberini okuduğumda aklıma Sabit Fikir’in bu ayki dosya konusu geldi hemen. “Dijital sanat kimin sanatı” başlığı altında Oylum Yılmaz, bazı yapımcıların off the record olarak korsan filme destek verdiklerini, bazı yönetmenlerin ise filmlerini hem internet üzerinden yayımlayıp hem de korsan kopyalarını yayarak bunların izlenme oranlarını, gişe hasılatlarını nasıl etkilediklerini test ettiklerini yazıyor.
Üstelik bu kişilerin korsanın onlara çok da zarar vermediği sonucuna ulaşması ise oldukça ilginç… Korsan, belki de çağımızın tartışması, çünkü hem yenidünya düzenini ve kültürünü ilgilendiriyor hem toplumsal ahlâk üzerine düşündürüyor; hem bireyselleşen sanatı ve onu koruma yollarını aratıyor hem de elbette sermayeyi ilgilendiriyor. Velhasıl işin içinden çıkmak zor… Üzerinde kabaca düşününce insan sermayeye karşı özgürlük çığlıkları atmakla, sanatçıyı, yaratıcı kültürü sonuna kadar koruma güdüsü arasında kalakalıyor. Çıkışsızlığımızın sebebi, sorunu sadece gündelik olarak algılayıp çözümü teknoloji ve hukuk üzerinden aramaktan kaynaklanıyor kanımca. Oysa cevap çok daha derinlerde bir yerde, burjuva kültürünün, sanatının ortaya çıktığı yerde, sanatla sermayenin el ele vererek birbirini ilk olarak üretmeye başladığı yerde…
Şimdi diyeceksiniz ki haklı olarak, Coelho’nun tuzu kuru. Onun kitaplardan kazandığı parayı dünya üzerinde kaç yazar kazandı… Bir elin parmaklarını geçmez… Doğal olarak korsana destek verir, dikkat de çeker, kitapları milyonların üzerinde satmaya da devam eder... Aslında oldukça ironik bir çıkış olmuş Coelho’nun ki. Dünyada ve özellikle Türkiye gibi ülkelerde çoksatanlarla çoksatmayanlar arasında öyle büyük bir uçurum var ki… Arası yok asla. Şimdi soruyorum, bugün işleyegelen yazar-yayıncı-dağıtımcı üçgeni içinde, geçimini yazarlıktan sağlayan kaç kişi var ülkemizde? Ya çoksatar ve zengin olursunuz ya da çoksatamaz ve geçiminizi başka yollardan sağlamaya çalışırsınız. O halde normal yollardan zaten hayatı etkilemeyecek bir kazanç için korsana karşı durmak, belki de çok okunma, romanlarınızın, öykülerinizin yayılmasının önüne engel koymak gibi olmuyor mu? Eğer öyleyse korsanla mücadele demek, bu işten daha fazla para kazanan yayıncıların, dağıtım şirketlerinin ve elbette çoksatan yazarların mücadelesi demek. Paulo Coelho da tavrını kendi temsil ettiği topluluğa karşı koymuş demek.
Gelelim işin kültürel ve ahlâki yönüne. Ne denirse densin sizin de benim gibi bir yanınız ahlâki olarak korsana karşı çıkacaktır elbette. Kimin yararına ya da zararına olursa olsun hukuki adaletin gerçekleşmesini istemekten daha doğal ne var? Ama gelgelelim, dijitalleşen hayatımıza, dijitalleşmeyle ortaya çıkan yeni sanata, okuma, yazma, izleme biçimlerine toplumsal düzen hiçbir şekilde ayak uyduramamakta. Kültürel ve hukuki kriz, bunun krizidir kanımca. Bugüne kadar üzerinde yüzyıllarca uyumayı tercih ettiğimiz sanat-sermaye ilişkisinin tel tel çözülme zamanı dijitalleşmeyle birlikte gelip çatmıştır işte. Ticari çıkarlar uğruna yeni teknolojilere direnmenin, dijital sanatı sanattan saymamanın, yeni okuma-yazma-izleme biçimlerini görmezden gelmenin ve her şeyi sadece hukukun boşluklarla dolu, yorumlara açık alanına bırakmanın, çözümü oradan beklemenin sadece ve sadece korsanın önünü açmaktan başka bir şeye hizmet etmediği ortada çünkü.
benim korsandan haz etmememin nedeni bundan "zarar" görenler değil; kazanç sağlayanlar. kendilerine hiçbir maliyeti olmayan kitapları utanmadan 10 tl'ye satıyorlar. ne vergi ödüyorlar ne telif... peki nedir bu fahiş fiyat?! kime gidiyor bu paralar? sokaklarda kitap sattırdıkları o çocuklara kaç para veriyorlar?
Böyle olunca ben de param varsa %10 da olsa yazara gitsin deyip orjinal alıyorum. Yoksa ikinci el, kütüphane, eşin dostun kitaplığı...
Yeni yorum gönder