Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Romanın Hazırlanışı 2: Arzusu, Umudu, Endişesi, Sıkıntısı, Kutsallığı ve Deliliği ile Yazmak

Roland Barthes
Sel Yayıncılık

Birkaç hafta önce Roland Barthes’ın “Romanın Hazırlanışı 1 Yaşamdan Yapıta” adlı çalışmasının  sayfalarını karıştırmıştık. Kısaca hatırlamak gerekirse, romanın ne olabileceğini araştırıyordu Barthes, “sanki” bir roman yazacakmış gibi davranıyor, işe en küçük yazma edimi olan notlarla başlıyordu. Notlardan yola çıkılarak oluşturulmuş tümceler ve yazın’dan, tümcelerin düzeninden etkilenen büyük kitleler... Bir çare olarak romana sarılışımızın nedenlerini, büyük ölçüde de bunun duygusal nedenlerini kurcalayan Barthes; bir “sanki”nin içine yerleşen...“Romanın Hazırlanışı 2”de de işte tam o “sanki”nin içinden sesleniyor bizlere, bir çare olarak romana sarılışın nedenlerinden nasıllarına geçiyor, yine son derece duygusal, yine derinlemesine... “Romanın Hazırlanışı 2 Bir İstek Olarak Yapıt”la, çağımızı etkileyen bu önemli düşünürün, “Son Büyük Yapıt”ı tamamlanıyor.

Barthes’ın kolay anlaşılabilir olsun diye roman adını verdiği Yapıtın tasarlanışından bütünlenişine kadar uzanan sürecin, Yazmayı İstemek’ten Yazabilmek’e uzanan sürecin birinci adımı Yazma Arzusu.

“Niçin yazıyorum ben?- Birçok neden arasında, görev gereği de yazıyor olabilirim: Sözgelimi bir davaya, bir toplumsal, ahlaksal amaca hizmet adına öğretmek, örnek olmak, mücadele etmek ya da eğlendirmek için.(...) Ne var ki ben, bilinçli olabildiğim kadarıyla, bir arzuyu (sözcüğün en güçlü anlamıyla) karşılamak için yazdığımı biliyorum: Yazma arzusu - Bu konuda söyleyeceğim tek şey şu: Arzu, Yazma’nın kökenidir, çünkü Arzumu baştan sona tanımak ve onun kararlılığını tüketmek elimde değildir.”

Barthes’ın edebiyat kuramı

Barthes’a göre ‘kitap’la değil, ‘medya’yla bağlantılı olan ve gündemdekiyle ilgilenen eleştiri bir yana, gerçekten ‘Eleştiri’ dediğimiz şey aslında ‘Bir Edebiyat Kuramı’ demektir. Ve bu tür Eleştiri bir ideolojiden ziyade insanın, toplumun, tarih felsefesinin sistemli bir kavrayışını içerir. İşte tam bu noktada edebiyat kuramının, gerçek eleştirinin küçük bir alanına giriş yapmaktadır Barthes; bu alan Yazma Arzusu’dur.  Öyleyse şimdi buyurun Roland Barthes’ın edebiyat kuramına...

“Okumuş olduğum için yazarım”. İlk kim yazmıştır, dilin kökeni nedir? Bu soruların yanıtı mümkünsüz. Ancak Barthes bazı metinlerin okunmasından yazma umudunun doğduğunu, bu umudun ister istemez öykünmeyi getirdiğini ve öykünmeyle esinlenmenin iç içeliğini vurgular ilk olarak. Ancak ona göre edebiyat doğrudan doğruya bir öykünmeden değil, bu öykünmenin niteliğinden doğar. Yaratıcı bir çoğaltımdır bu. Yazarın kendisinin içinden başka bir kendiliği çıkartmasıdır, çıkartabilmesidir; yani aynaların devinimidir.

Yazma umuduyla büyülenen özne, yazma arzusunun içine yerleşir. Ancak söz konusu arzunun sıkıntılı bir yüzü vardır. Buna edebiyat endişesi de diyebiliriz. Kafka ve Flaubert’i bu endişenin iki tanığı olarak göstermektedir Barthes. Endişe’yle iç içe geçen Arzu’yu sahneye koyan kişi ise Proust’tur: “Kayıp Zamanın İzinde adlı yapıtta bir tek anlatı vardır. Yazmak isteyen bir öznenin anlatısıdır söz konusu olan.”

Barthes’ın Yazma Arzusu’nun alanı içinde tartıştığı ve bir anlamda kuramlaştırdığı diğer bir nokta ise “metin”in oluşumu. “Roman artık yavaş yavaş Mutlak Roman, Romantik Roman, Poikilos Roman, Eğilim Olarak Yazmak’ın Romanı olarak anlaşılmalıdır. Bir başka deyişle her çeşit yapıt anlamında kabul edilmelidir.” Ve işte bu çok seslilik, hatta bir anlamda belirsizlik ortamında karşımıza “metin” dediğimiz şey çıkar. Metnin temelinde eğilim yatmaktadır. Zaman, bir ideolojiyi aktarmak niyetiyle,  belirli bir amacı aktarmak adına yazmanın değil, önüne geçilemez şekilde “bir eğilim olarak yazma”nın zamanıdır. Barthes’ın arzuyla ve eğilimle açıkladığı bu yönelimin temelinde günümüz edebiyatına ve kitle kültürüne dair pek çok aydınlatıcı açıklama yatıyor kuşkusuz. Ancak yanlış anlaşılmasın, düşünürün bir ideolojisizliği, bir inançsızlığı, bir kararsızlığı vurguladığını söylemiyorum kesinlikle. Tam aksine, bir inancınız, bir felsefeniz olmadan yazmanız imkansızdır ona göre. “Neye inanırım ben?” İşte bu soru yazmaya başlamadan önce cevaplamanız gereken sorudur. Ve dolayısıyla hem kişisel hem de kültürel bir sınamadır. Edebiyatçının üstüne düşen en temel, en belirleyici görev, yazma eğilimini, hayata dair geliştirdiği felsefeyle, inançla yoğurabilmektir. Ya da belki de bütün bunları yazarak gerçekleştirebilmektir.

“Romanın Hazırlanışı”, yüzü geçmişe dönük- gelenekle iç içe, geleceğe ve bireyin içine, ta en derinlerine bakan bir “Modern Klasik”, tam da Barthes’ın kendisi gibi...

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.