Elimde üç Tanpınar kitabı, birini alıp birini bırakıyorum, sonra yine tekrar… Kapı Yayınları hemen hemen aynı anda çıkarmış bu üç incelemeyi. Bir Tanpınar Kitaplığı kurma isteğiyle… Handan İnci’nin Tanpınar Zamanı-Son Bakışlar, Besim F. Dellaloğlu’nun Modernleşmenin Zihniyet Dünyası-Bir Tanpınar Fetişizmi ve İbrahim Şahin’in Haz ve Günah-Bir Tanpınar Yorumu...
Bir tanesini bitirip diğerine geçecek sabrım yok, merak içimi kemiriyor, ne demişler, nasıl yorumlamışlar, Tanpınar’a nereden yaklaşmışlar… Sevdiğimiz yazarlara dair yapılan incelemeler, yazılan eleştiriler ilgilendirir, çoğu zaman heyecanlandırır ya bizi, Tanpınar’a gelince iş başka. Yılların tereddüdü, kelimelerin tam anlamıyla tanımlanamazlığı arasında gidip gelen bir sarkaç; ne sağa ne sola, ne doğuya ne batıya, ne düşlere ne gerçeklere meyleden, sadece içine içine akan, edebi bir nehir gibiyken Tanpınar, bir nefes durdurur hep bizi.
Tanpınar’a karşı bu kararsızlığın, bu tereddüdün sebebinin toplumsal olarak edebiyata bakışımızla alakalı olduğunu düşünmüştüm hep. Tanpınar’ın da tıpkı “ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba”, diye soran daha doğrusu haykıran Oğuz Atay’ın yalnızlığı gibi insanın içinde şefkat uyandıran bir yalnızlık, kimsesizlik duygusuyla sarmalandığını... “Sağcı olmak çok güç hatta imkansız. Evvela memleketimde en cahil ve budala insanlar sağcı. Yahut da aşikar şekilde hain ve ahlaksız. Peyami Safa… Peyami Safa’dan daha iğrencine tesadüf edilir mi?... Sola gelince!... Yarabbim bide solcu muharrir, solcu şair, genç şair, sol adam, ileri adam, zühd, hamakat, cahillik. Ve hepsinden beteri yeni dil. Devrik cümle, tarihi inkardan daha beter olan tarih bilmemek. Hiç kültürü olmamak. Ne sağcı ne solcu… O halde? Sadece entelektüel ve yalnız başına.” (Ahmet Hamdi Tanpınar, Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa) Atay gibi o da varlığıyla bu yalnızlığı çoğaltıyor gibi geliyordu. Dönemin edebiyat çevrelerinden gördüğü ilgisizlik de cabası… Ancak gerçekten de öyle miydi? Tanpınar’a olan okuyucu yaklaşımının edebiyatın da ötesine geçerek memleket meselesi haline dönüşmesi… Handan İnci bakın ne diyor:
“Yaşadığı dönemde Tanpınar'a yeterince ilgi gösterilmediği yargısı, neredeyse bir edebiyat efsanesine dönüştü. Doğrusunu söylemek gerekirse, bir derleme çalışması için Tanpınar üzerine yazılmış bütün yazıları, kıyıda köşede kalmışına kadar bulup okumaya çalıştığımdan beri yazar tarafından yönlendirildiğimizden kuşkulanmaya başladım. Acaba bizi böyle düşünmeye kışkırtan yazarın şikâyetleri miydi? Ölümünden iki yıl sonra yayımlanan Tanpınar’ın Şiir Dünyası'nda (Mehmet Kaplan), günlüğünün o meşhur ”sükut suikasti” cümlesiyle biten son sayfalarını okumasak yine böyle düşünecek miydik?”
Yürekten inanıyorum ki, evet. Handan İnci, aslında çok önemli bir konuya işaret ediyor. Tanpınar okur karşısında, içinde yaşadığı toplum karşısındaki kimsesizliğinden, yalnızlığından da bir yapıt çıkarmıştı. Nurdan Gürbilek yıllar önce Yer Değiştiren Gölge'de bunu çok güzel ifade ediyordu: “Taştan düş, yokluktan zenginlik, uyumsuzluktan uyum çıkarmış; yokluğu, sanatı besleyen bir kaynak haline getirmiştir Tanpınar.” Öyleyse taş olmadan düş, yokluk olmadan zenginlik olmayacak. Kendini içinde yaşadığı topluma ait hissetmeyen Tanpınar, zamanın, mekanın, seslerin içinde gezemeyecek; kuyunun dibinde kalmış bulanık sulara bakıp bakıp da kendi yüzünü arayamayacak. Ve neticede bir edebiyat efsanesi, bir memleket meselesi olamayacak…
Tanpınar Kitaplığında gezinmeyi sürdürüyorum. Besim F. Dellaloğu Modernleşmenin Zihniyet Dünyası'nda, Tanpınar’ın kişiliği, sanatçı duruşu ve eserleri ekseninde Türk modernleşmesinin tartışmalı yüzünü, tartışmalı bir şekilde ele almış. “Tanpınar ile ilgili bir kitap yazma niyetinin Türkiye ile ilgili bir kitap yazmakla sonuçlandığı”nın altını çizen Dellaloğlu, Tanpınar Türkiye’dir diyerek, cümle tartışmaya hepimizin dikkatini çekiyor ister istemez.
İbrahim Şahin ise Haz ve Günah'ta, Tanpınar’ın eserlerinin altındaki estetik bilince ve bu estetik anlayışın bir dil sanatı olarak edebiyattaki görünüşüne odaklanıyor. Şahin, bunu yaparken yazarın öyküleri ve romanlarının yanı sıra şiirlerini de ele alıyor. Haz ve Günah için Tanpınar okurlarını mest edecek yetkinlikte bir çalışma, diyebilirim. Bir de alışkanlık olsun, yazar kitaplıkları çoğalsın…
Tanpınar, Türk aydınının yarılma ( spaltung )sorununu tam anlamıyla yaşamış
gelenek ve moderni beğenilerinde biraraya getirebilmiştir.
Yeni yorum gönder