Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Yaşam dönüşümdür

Victor Ananias
Doğan Kitap

Herkesin bir hikayesi vardır derler ya, doğrudur çünkü zaten dünya üzerinde sadece tek bir hikaye vardır: Yaşamın hikayesi. Bu tek ve biricik hikayenin tuhaf bir şekilde kişiye özel olmasının yegane sebebi ise, hakkını vermekle ilgilidir elbette. Kim hikayesinin güzel, büyüleyici, nefes kesici, sürükleyici olmasını istemez ki. Sevinç ve bilgelik yaymasını… İstemenin yetmediği bilinir, burada iki kilit nasihat yankılanır zihinde; hevesli çaba ve doğaya dair farkındalık. Bu bahar, baharın gelişini hayatımda karşılaştığım en büyüleyici, en ışıklı hikayeyi tekrar tekrar okuyarak kutluyorum. Victor Ananias’ın yaşam hikayesini…

 

 

 

 

Victor Ananias’ı bilen de, seven de çoktur çok olmasına ya, onun gibi kelimenin tam anlamıyla  ‘müstesna’ insanlar ne kadar anlatılsa azdır. Yaşamını doğayla bütünleşmeye adamış, bize doğadan gelen ve yine erken bir zamanda doğaya dönen bir adam. Bugün ekolojik yaşama dair Türkiye’de belki de en anlamlı çalışmaları yapan Buğday Derneği’nin yaratıcısı. Sayfalarını baharın gelişini kutlar gibi gün be gün karıştırıp durduğum Yaşam Dönüşümdür, düşündüğü ve istediği gibi yaşayan Victor Ananias’a ait bir tür yaşam güncesi. Neler var peki bu güncede? 

 

 

Hep tartışmış, hep üzülüp endişelenmiş, hem kıyasıya kendisini sorgulamış hem de sonuna kadar umut etmiş Victor Ananias. Boya yaparken istemeden öldürdüğü bir küçük örümceğin derdine düşmüş; hayatını adadığı sürdürülebilirlik kavramını sorgulamış durmaksızın; arabasından vazgeçmeye her an hazırmış ya kendi elleriyle ürettiği kavunundan asla ama; amacı insanlıktan, modern zamanlardan kaçıp kurtulmak değilmiş, tam aksine onun içinde, onu dönüştürme derdinde ve umudundaymış; istemeden yaptığı her şeyi çocuklarının geleceği bahanesiyle örtbas etmeye çalışanların dünyasında, oğluna temiz bir su, temiz bir toprak, daha yaşanabilir bir dünyayı miras bırakmak için çalışmış.

 

 

 

 

Her sabah dörtte kalkarmış Victor. Doğada iş biter mi, kendi elleriyle yaptığı evi çekip çevirmek, zeytinleri toplamak, meyve ağaçlarını budamak, “kurda, kuşa, aşa” diyerek o mevsimin tohumlarını toprağa atmak, sepetine doldurduğu meyveleri, yemişleri şehirli dostlarına sunmak, itinayla çoğalttığı tohumları herkesle paylaşmak ve daha bir dolu iş. “Yaşamın dönüşümü, gücü, bizi dilediğimiz her çözüme ulaştırır. Bizim gücümüz evrenin dönüşümü, gücüyle sınırlı; yani sınırsızdır”, diye yazmış bir  keresinde. Yaşamın içinde sınırsız olan gücünü, yaşama sevincini ölene kadar sınırsızca kullanmış, hakkını vermiş. Başka bir açıklaması olamaz gibi geliyor, inançla ilgili bir şey olabilir ancak bu, yaşama inanmakla… Victor’un hepimizin dua etme, sevme ve üretme konusundaki kapasitemizin, kullandığımızın çok üstünde olduğunu düşünmesi boşuna değil.  Bunun içindir ki, Victor’un neşe ve bilgelik yayan yaşamına bir parça ortak olmamı sağlayan yazılarından başımı alamamam. Bir de baharın etkisi var tabii.

 

 

Şehrin içinde yaşayıp giderken, Victor gibi, dağ başlarında, doğanı içinde yaşayan, sadece ürettiğini tüketen, eski usül yöntemleri yeniden hayata geçirip yaşayan insanlar da, düşünceleri de, felsefeleri de çok uzak gelir, biliyorum. Hayali gelir, düş gelir. En fenası da imkansızlık duygusu getirir. İşte bu imkansızlık duygusudur ki, insanın elini ayağını bağlar, körleştirir, bu türden imkanlara kendini kapattırır. Yaşam Dönüşümdür'ü okurken göreceksiniz ki, herkesin imkanı da, potansiyeli de, sınırsızlığı da kendine özel ve yapacak şeyler, her türlü yaşam tarzının içinde muhakkak mevcut. Victor Ananias, başkalarına örnek olmak için yaşamış ve yazmış değil, yaşamını pazarlanacak bir ürüne çevirmiş olanlardan değil. Victor Ananias, yaşamı ve yazdıklarıyla yaşamın sınırsız olasılıklarını açıyor gözünüzün önüne, ruhunuzun derinliklerine işliyor…

 

Tevekkeli değil, geçtiğimiz günlerde marketten aldığım organik bir ürünün kutusundan çıkan buğday başağının içindeki tanelerden dördünü çocuksu bir merakla saksılardan birinin dibine ekmem, dört buğdayın da on gün içinde filizlenmesi, tam 21 Mart’ta bana kendilerini göstermeleri, Victor Ananias’ın hikayesiyle birleşmeleri… Bu dört buğday tanesinin peşindeyim artık. Ruhumu onlarla birlikte, mevsimden mevsime çoğaltma niyetindeyim, tavsiye ederim…

 

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.