"Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı ISBN Ajansı ile Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nden edindiği bilgiye göre, 2013'te Türkiye’de 47 bin 352 kitap yayınlandı. Toplam 536 milyon 259 bin 40 adet kitap üretildi (Milli Eğitim Bakanlığı'nın okullara ücretsiz dağıttığı ders kitapları dahil). Bu kitaplar için 330 milyon 17 bin 405 adet bandrol satın alındı. Milli Eğitim Bakanlığı ilk ve orta öğretim öğrencilerine 206 milyon 241 bin 635 adet ücretsiz ders kitabı dağıttı. TÜİK rakamlarına göre Türkiye’nin nüfusu 75 milyon 627 bin 384. Bu doğrultuda, toplam kitap sayısının nüfusa oranına göre, 2013'te kişi başına 7,1 kitap düştü.” (Türkiye’de kişi başına 7 kitap düşüyor. Sabitfikir 06.01.2014)
Rakamlar rakamlar… Bunca rakamın, hesabın kitabın anlamı haberin de başlığında açık seçik duruyor işte: Türkiye’de kişi başına 7 kitap düşüyor! Peki ne demek bu. Yine UNESCO açıklasın bize: “UNESCO verilerine göre Türkiye 2013'te 42 bin 337 çeşit (başlık) kitapla dünyada 13. sırada. Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin (IPA) 2013 araştırmasına göreyse Türkiye 1 milyar 682 milyon Euro ciro ile dünyanın en büyük 13. yayıncılık sektörüne sahip.” Üstelik de hızla büyüyor yayıncılık sektörümüz, önceki sene kişi başına 6 kitap düşerken geçen sene 7 kitap düşüyor… Veriler büyüleyici. Gelgelelim şöyle kısaca bir düşününce bile bütün rakamlar anlamsızlaşıyor. Çünkü hepimiz çok çok iyi biliyoruz ki, hem ruhen hem de fiziken aslında Türkiye’de kişi başına 7 kitap düşmüyor. Ve yayın sektörümüz gözle görülür bir hızla büyümüyor.
En azından dikkatli okur görecektir ki bu sayının artmasında en büyük etken ilk ve orta öğrenim öğrencilerine Milli Eğitim Bakanlığı’nın ücretsiz dağıttığı 206 milyon kitap. Yani bize verilen rakamın tam tamına üçte ikisi. Geri kalan 100 milyonun Elif Şafak, İskender Pala, Ahmet Ümit falan olduğu düşünülürse, Türkiye’de edebiyat neredeyse hiç okunmuyor, kişi başına 7 kitabın düştüğü bu ülkede kişi başına 7 yazar hiç düşmüyor!
Edebiyatın, gerçek edebiyat dediğimiz şeyin büyük kitlelere hiçbir zaman seslenmediğini biliyoruz elbette ama bugün pek çok önemli edebiyatçımızın bile kitaplarının en fazla 1000 - 1500 kadar basıldığını, şiir kitaplarının baskı sayısının ise istisnalar hariç 600'ü geçmediğini de çok iyi biliyoruz. Bilmediğimiz ve çok merak ettiğimiz şey ise kocaman bir yayın sektörünün (dünyada 13.) ders kitapları ve 3 - 5 bestseller basarak nasıl ayakta kaldığı, daha ne kadar ayakta kalacağı?
Yazarların, şairlerin, çevirmenlerin, editörlerin ve eleştirmenliğin yoksulluk bile değil, neredeyse açlık sınırında yaşamaları, komik denecek paralara ve çoğu zaman da gönüllü olaral bilabedel çalışmaları demek ki sektörü büyütmeye de, ayakta tutmaya da yarıyor, diyorum o zaman kendi kendime... Bir sektörü ayakta tutmak, rakamlara bir rakam daha eklemek için kemerleri sıkmaya devam etmeliyiz demek ki. Demek ki yıllardır verdiğimiz emekler, bu sektörde var olmak için ısrarlı çabalarımız ve karşılık olarak aldığımız "açlığımız" boşa gitmiyor! Demek ki…
Görsel: Bookshelf Porn
bannerda y harfi unutulmuş...
Yeni yorum gönder