Eleştiri Arşivi
Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Bizde biyografi geleneği kısmen gelişmiş olsa da, yazarların hayatlarını anlatan filmler pek yoktur. En fazla TRT'nin sipariş verdiği ve devlet ideolojisinin süzgecinden geçirdiği yazar-belgeselleri bulabiliyoruz. (Bkz. Sabahattin Ali belgeseli). Benim bildiğim, bu belgeseller dışında hayatı film yapılan tek edebiyatçı Nazım Hikmet.
//php print_r ($fields); ?>
Disney yapımı Oyuncak Hikayesi'nin (Toy Story) 2010'da çekilen üçüncü filmi sinema tarihinin en dokunaklı hikayelerinden biridir kanımca. Artık üniversite çağına gelmiş olan Andy, evden ayrılmadan önce annesinin tavanarasına attığı oyuncaklarla vedalaşmalıdır. Annesi artık toz yapıyorlar diye evde istemediği için onları ihtiyacı olan çocuklara vermelidir.
//php print_r ($fields); ?>
İki yıl önce bir Tezer Özlü sempozyumu düzenlemiştik. Tezer’in "kült" bir yazar olduğunu, okurların gönlünde bir "rock star" edasıyla çok özel bir yeri olduğunu tahmin ediyorduk. Sonuçta ortaya çıkan manzara da bunu doğruladı. İki gün süren sempozyum akademik bir etkinlikten çok bir "Tezer-severler-cemiyeti-buluşması" havasında, son derece şahsi ve özel bir hissiyatla geçti.
//php print_r ($fields); ?>
Neydi acaba onu bu engin gizeme gece yarısı ormandaki bir tomurcuk gibi açtıran kuvvet?
//php print_r ($fields); ?>
Haruki Murakami, yazmaya 1981 yılında, yani 32 yaşındayken başladı. O sıralarda, Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında kitabında anlattığı roman kişisi gibi, bar işletiyordu ve hayatında okumaya olsa bile yazmaya pek yer yoktu. Roman yazmayı düşünmeye başladığı tarih ve saati ise çok net hatırlıyor: 1 Nisan 1978 günü, öğlen 13:30 sıraları...
//php print_r ($fields); ?>
Kafam çok karışık. Aslında gündelik hayatta da çok net biri sayılmam.
//php print_r ($fields); ?>
Mevlana sırf bizim için değil tüm dünya için ilgi odağı olan bir düşünür, din adamı. Mesnevi, Rubailer gibi eserleri her zaman okunuyor, dünya dillerine çeviriliyor, ABD gibi ülkelerde çok satanlar listelerine giriyor.
//php print_r ($fields); ?>
Hayat klişesiz geçmez. Hatta çoğu kez klişeler bir nevi sosyal arketip olarak iş görüyor. Amerikan filmlerinden gidelim: Arka bahçede kendi kendine beyzbol oynayan çelimsiz oğlan, lisenin popüler kızı, çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmeye ayarlı idealist anne, sosyal hayata uyum sağlayamayan gaziler, zenginleşme hayaliyle çalışan, daha çok çalışan orta sınıf üç çocuklu babalar...
//php print_r ($fields); ?>
Yazarın biri, bir gün, ünlü Villa Medici’nin kütüphanesinde araştırma yaparken, Michelangelo’nun biyografisinde az bilinen bir detay yakalar. Osmanlı Sultanı II. Bayezid tarafından, Michelangelo’ya yazılmış bir mektuptan, İstanbul’da bir köprü inşa etmek üzerine bir iş teklifinden söz edilmektedir. Böyle bir davet gerçekten var mıdır? Michelangelo İstanbul’a gelmiş olabilir mi?
//php print_r ($fields); ?>
Tarih: 10 Temmuz 1999, Yer: İstanbul, Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi. Gece başlamadan önce nasıl bir gece yaşayacağım ve o gecenin hayatımda nasıl önemli bir yere sahip olacağı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Müzik konusunda sıradan bir dinleyici olmanın ötesine gidememişimdir. Hatta kendi standartlarımla cehalet sınırında olduğumu bile söyleyebilirim.