Eleştiri Arşivi
Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Nereden bakarsanız bakın İstanbul bu yıl en gözden uzak bienalini yaşadı.
//php print_r ($fields); ?>
Thomas Mann, alfabenin doğuşuna ilişkin “Kanun” adlı kısa hikayesinde anlatıyor: Tanrı, Musa’dan 10 emrini dünyadaki her insanın anlayabileceği biçimde iki tablete oymasını ister. Fakat Musa işin içinden bir türlü çıkamaz; Mısır’da ve Akdeniz bölgesinde kullanılan semboller, emirleri aktarma konusunda yetersiz kalmaktadır çünkü.
//php print_r ($fields); ?>
Hasan Cüneyt Bozkurt, Aydın/ Söke doğumlu. Öğretmenlik yapıyor. Henüz 30'lu yaşlarının başlarında. Oysa yapıtları, düşünce ve yaratıcılık alanında çoktan sağlam bir altyapı edindiğini kanıtlıyor. Bence Bozkurt, Çağdaş Türk Edebiyatının kalıcı isimlerinden biri olacak.
//php print_r ($fields); ?>
Yaşamak bazen öyle bir illettir ki insanın tek kurtuluşu uykudur. Bu yüzdendir ki depresif insanlar çok uyur. Buradaki amaç hayatın yükünü rüyaların hafifliği ile bastırmaktır bir nevi. Bu noktadan bakınca Pınar Sönmez'in ilk öykü kitabına Uyku Kaçsa Rüya Kalsa adını vermiş olması daha dikkat çekici bir hal alıyor.
//php print_r ($fields); ?>
Geçtiğimiz aylarda Harvard Üniversitesi Yayınevi’nden Orhan Pamuk’un The Naïve and The Sentimental Novelist başlıklı bir kitabı yayımlandı. Kitap, Orhan Pamuk’un 2009 yılında Harvard Üniversitesi’nde verdiği Norton Konferansları’nın metni. Bu konferanslar 1925'den beri her yıl önemli bir yazar tarafından verilir.
//php print_r ($fields); ?>
Her oluşun ve olayın arkasındaki matematiği görebilen beyinlerine tutkun olduğum, –bazen yüzlerine, bazen içimden- “ah keşke biraz da edebiyatın tahmin edilemez olasılıklarına fırsat verseler,” dediğim insanlar vardır. Zachary Mason işte bu ikisi bir arada insanlardan.
//php print_r ($fields); ?>
“İnsan yeryüzünün hastalığıdır,” diye yazmıştı Ulus Baker. Bir kere okuduktan sonra kişinin peşini bırakmayan cümlelerinden biriydi.
//php print_r ($fields); ?>
“Beyoğlu Fısıltıları” romanının üzerindeki yazar ismi ilgimi çekmişti. Boratav ailesinin bir bölümünü şahsen tanıyor, ailenin diğer kolunun Fransa’da yaşadığını biliyordum. Sadece o kadar. David Boratav ve yazarlığı ile ilgili bilgi sahibi değildim. Beni asıl heyacanlandıran Davit Boratav’ın dedesinin hayatından yola çıktığını söylemesiydi.
//php print_r ($fields); ?>
Yazı yazmanın doğasına dair tonla enteresan mesele içinde bir tanesi -son dönemde denk geldiğim kitaplardan olacak- özellikle meşgul ediyor aklımı. O da, bir kitabın ne kadar kurmaca olursa olsun, hayatın süreğenliği içinde yaratılan bir şey olması ve bu yüzden gerçeklikle (yani yazarın hayatıyla) alışverişinin hiçbir zaman kesintiye uğramaması.
//php print_r ($fields); ?>
Onlar, X-Men gibi başarılı çizgiromanlardan aşina olduğumuz Mike Carey’nin, yani İngiltere’deki yayıncısının piyasaya iyi bir giriş yapabilmesi ve eklektik önyargıya kurban gitmeden pazarlanabilmesi adına ona taktığı mahlasıyla Adam Blake'in ilk romanı.