Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar



Üzdün beni Palahniuk!

Chuck Palahniuk’un, olayları olduğundan daha da “pisleştirmesini” seviyorum; çoğu zaman midemi bulandırmasını da... Hele o mide bir kere çalkalanmaya başladıktan sonraki ha kustum ha kusacağım hissine ne demeli... Ortaya çıkarttıklarınınsa çiğnemeden ve hatta ne yediğimizi bile görmeden yuttuğumuz şeyler olduğunu düşünürüm. Sonuç: Yüzleşmek.

 



Neil Gaiman ve tanrıları

Neil Gaiman bir anafor yaratıcısıdır. Bir örümcek ağı örücüsü. Bir tür edebi bubi tuzağı uzmanı… Sıfatı ne olursa olsun satırlarına yapışmanızı sağlayan bir tür büyü kullandığını düşünürüm zaman zaman. Dünyası dünyamız olsun, doğaüstü güçler cirit atsın ama bunların hepsi aslında günümüzde vuku bulsun desek, onun kitaplarından birini tasvir etmiş oluruz.



Kafka'nın fareleri

Zadie Smith’in denemelerinin yer aldığı Bugün Farklı Düşünüyorum’u okurken, gülümseyerek ilk altını çizdiğim cümle şuydu: “Okuyucular, iflah ol



Gelelim Gezi kitaplarına

Gezi ile birlikte yaşamaya başladıklarımızdan biri de herhalde merak patlaması idi. Birbirine merak, diğerinin ne düşündüğüne merak, geleceğe dönük, dünyaya dönük sanata, kültüre, yaratıcılığın sınırlarına, tüm olasılıklara dönük bir merak. Bu da kendiliğinden daha çok okumayı doğuruyor. Zaten başından beri Gezi kitaplarla iç içe geçmesiyle dikkat çeken bir hareket değil miydi?



Bir göç esintisi

Sayfiye, adına tatil dediğimiz tatlı bir yolculuğu anımsatır akla düştüğünde. İlk yazın serin balkon sefalarına, denize gitmek için yapılan hummalı hazırlıklara, iki ağaç arasına kurulan hamak uykularına iç çektirir sonra. Deniz yorgunluğu, pike altında öğle uykusu ve tembelliğin haklı çekiciliği, tadını bir kez almış kimselerin içini ağır usul sayfiyeye kaydırır.



d u r , i ç m e , o s u d e ğ i l

Yapışkanlık alışkanlık yaptı mı, dikkat sarf ettiğiniz her anlam sizi telaşlandırır, ruhunuzda kuyu kazar. Sebepsizlik, hastalıktır çünkü. Takılıp kalır, varoluşunuzun mimarı ile mühendisi arasında tercihe gidememenin acısıyla simyanın efsanelerinde sürüklenir, kaybolursunuz. Akıl fezası, bilgi cezası barındırmakla mükelleftir.



İnsan denen kanser

“Her ay dünyanın nüfusuna on üç milyon insan ilave ediyoruz. Bizler gezegen üzerinde bir kanseriz.” Jonathan Franzen, Özgürlük romanında, bu insan denen kanserin ilk tomurcuklandığı yere, aileye saplıyor neşteri. Birbirine sevgiden çok rekabetle bağlı karakterler çıkarıyor ailenin içinden. Kendilerini ebeveynleriyle kıyaslayarak aradaki farklar üzerinden bireyleşmeye çalışıyorlar.



Kanlı dudaklarımızda bir şarkı vardı

İnlemeler, feryatlar ve çığlıklar havayı bir kılıç gibi yırtıyor.Tan kızıllığına boyanmış, parçalı bulutlu bir gökyüzünün altındaVolga alabildiğine uzanıyor.



Bulaşıcı travmalar

Ana rahmine düştüğümüz ilk andan itibaren, beraberinde yeryüzüne verdiğimiz ilk nefesle birlikte, ailemizden birtakım genetik mirasları da devralıyoruz. Bazı fiziksel özelliklerimizi, bazı ruhsal temellerimizi, bazı hastalıklarımızı hatta bazı düşlerimizi, düşlemlerimizi bile... Peki ya travmaları da devralıyor muyuz?

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.