Eleştiri Arşivi
Eleştiri
//php print_r ($fields); ?>
Kasırgasıyla evleri başımıza yıktığında, depremleriyle taş üstünde taş bırakmadığında, önüne geleni yanına katan selleriyle sokaklarımızda gezdiğinde o; vahşi doğadır. Nimetlerinden yararlandığımız, seyrine doyum olmaz manzaralarıyla kendimizden geçtiğimiz, içimize huzur verdiği, verimli topraklarıyla, zamanlı yağmurlarıyla bizi kutsadığındaysa doğa ana. Çünkü kabul edelim, benciliz...
//php print_r ($fields); ?>
Hepimizin üç aşağı beş yukarı toplumsal bir rolü var. “Bir rol sahibi olma”nın altında ise gözden kaçan sistemler yer alır; bu sistemlere hükmeden en önemli nokta o rolün evvelden yazıldığı, hatta sabitleştirilmiş bir tekste bağımlılığıdır. Kendiliğindendir bu sistemler; farkına varılması acılı ve güç bir süreç taşıdığından kimse umursamaz.
//php print_r ($fields); ?>
Outcast, geçtiğimiz ay televizyon dizisi başlayan, global bir ilgiyle takip edilen bir çizgi roman. Walking Dead’in yaratıcısı Robert Kirkman’ın yeni hikayesi olması nedeniyle ayrıca konuşuluyor, merak ediliyordu. Kirkman, Amerikan çizgi roman sektörünün enerjik yazarlarından, hem çalışkan hem de yeniyi arayan biri.
//php print_r ($fields); ?>
Hagop Baronyan'ın adını ilk kez, bundan birkaç sene önce İstanbul'da Şehir Tiyatroları’nda Engin Alkan rejisiyle izleme fırsatı bulduğum Şark Dişçisi oyunuyla duymuştum. Gerek oyunun sahnelenişi gerekse oyuncuların unutulmayacak performanslarıyla zihnimde yer eden bu oyunun hikayesini ve metnini de çok beğenmiştim. Baronyan'ın kaleminin gücünün bu vesileyle farkına varmıştım.
//php print_r ($fields); ?>
Bir vesileyle, “bana sorarsanız yaratılmış hiçbir büyücü Fizban'ı ve hiçbir hırsız Tasslehoff Burrfoot’u tahtından indiremez,” diye yazmışım. Sene 2002 imiş. Ejderha Mızrağı serisinin orijinal ilk üçlemesinde tanıdım onları.
//php print_r ($fields); ?>
Aniden bastıran yaz mevsimine ve ülkenin boğazıma yapışan ellerine tezat, yola kuzeyden devam ediyorum! Erlend Loe’nin Doppler’inden kısa bir süre sonra Türkçede yeni bir Norveç romanı: Görülmeyenler.
//php print_r ($fields); ?>
Karanlık Çağ, tarihsel kurgunun ve fantastik edebiyatın sentezlendiği bir öykü anlatıyor.
//php print_r ($fields); ?>
Eduard Saxberger Viyana’da memur olarak çalışan yaşlı bir beyefendidir. Güzel bir kış günü mesai saatinin bitiminden sonra evine döndüğünde hizmetçisi kendisini genç bir adamın beklediğini söyler. Neredeyse hiç ziyaretçisi olmayan beyefendi şaşırır. Kendisini yazar olarak tanıtan genç adam, arkadaşları ile birlikte uzun süredir kendisi ile tanışmak için büyük bir arzu duyduklarını ifade eder.
//php print_r ($fields); ?>
Lise iki ve lise son, hayatımın çok acayip yıllarıydı. Ondan sonra geçecek yirmi yılda okumadığım kadar Sartre, Camus, Nietzsche, Hesse, Zweig okumuş, hayat ve ölüm hakkında derin derin düşünmüş, müziğin içime işlediğini hissetmiş (kimi şarkıların, şarkı sözlerinin, albümlerin, vokallerin, soloların vs), felsefe kelimesini haddinden fazla kullanmıştım.
//php print_r ($fields); ?>
Bu yazıyı yazmadan önce etrafımdaki on kişiye tek tek sordum: “Ezra Pound’u nasıl bilirdin?” On kişiden yedisi, “faşist bilirim,” dedi. Bir şairin öncelikle eserleriyle değil de, politik görüşüyle tanımlanması düşündürücü.