Eleştiri Arşivi
Eleştiri
//php print_r ($fields); ?>
Bir kavram olarak çok evrensel ancak bir yandan da toplumsal rollere sıkıştırılmış olan aşk, edebiyatın da en yaygın temalarından biri. Fakat gelin görün ki, aşk hikayeleri çoğunlukla kadın ve erkek kahramanların arasına sıkıştırılmış halde. Hele Türkçede eşcinsel aşk hikayelerine pek sık rastlamıyoruz.
//php print_r ($fields); ?>
İzlandalı yazar Arnaldur Indridason’un “Reykjavík Polisiyeleri” dizisinin ilk kitabı olan Sons of Dust, 1997 yılında yayımlanmıştı. Indridason kendisine dünya çapında ün sağlayan bu diziyi o günden bu yana sürdürüyor. 2015 yılına girdiğimizde Dedektif Erlendur Sveinsson’un suçlu kovaladığı kitap sayısı 14’ü buldu.
//php print_r ($fields); ?>
ABD’li müzisyen ve yazar Josh Malerman, ilk romanı Kafes’in yurtdışında yayımlandığı günlerde okurlarıyla buluştu ve atmosferik müzikler eşliğinde bir kitap dinletisi yaptı. Ne var ki, o gün orada olan meraklı okurları bir sürpriz bekliyordu. Herkes gözünü bağlayacak ve hiçbir şey görmeden dinleyecekti bu romanı.
//php print_r ($fields); ?>
Bir devrimi nasıl ayırt ederiz? Efendilerin köle, kölelerin efendi olacağı sıradan bir tersyüz etme hareketi, bir muhafız değişikliği mi? Yoksa büyüsünden arındırılmış bir dünyayı yeniden büyüleyecek kolektif bir düşün aktüaliteye ulaştığı kestirilemez bir atılım mıdır söz konusu olan?
//php print_r ($fields); ?>
Aranızda ölüm hakkında konuşmak isteyen var mı? Ama öyle klişe sözlerle, avuntuyla, kaderle harmanlanmamış ve mümkünse felsefeden, şiirsel ifadelerden de uzak bir şekilde... Veya tamamen tıbbi terimlere batmadan, fizyolojinin cilvesiyle meseleyi geçiştirmeden ölümü anlatacak, anlatmak isteyecek birileri çıkar mı aramızdan?
//php print_r ($fields); ?>
Özlediğimiz ve bugün son derece yapay biçimde şehirlerin sağına soluna kondurmaya kalkıp gülünç duruma düştüğümüz mahalle kültürünün, biraz hoyrat ama hep samimi bir ortamı vardı. Oraların, yazılı olmayan kuralları ve dilden dile dolaşan tarihi söz konusuydu.
//php print_r ($fields); ?>
Kaç yaşlarındaydım, ne zamandı hatırlamıyorum. İlkokul yıllarım olsa gerek… Televizyonda annemlerin ilgiyle izlediği dizilerden biriydi. “Bizim oralar”da geçen, dönemin ünlü oyuncularının bizim oralılar gibi konuştuğu/konuşmaya çalıştığı bir dizi filmin seyrine otururlardı vakti geldiğinde.
//php print_r ($fields); ?>
Bize öğrettiği onca şey için Ursula K. Le Guin’e ne kadar müteşekkir olsak az. Uzun teşekkür listemizdeki maddelerden biri de, biraz fantastiğin yardımı ile başka türlü ifade edildiğinde o kadar da etkili olmayacak meselelerin tesir gücünün birden bire yükselmesi olmalı. Mitler, masallar, arketipler ve metaforlar, devasa edebiyat çınarına su taşımaya devam ediyor.
//php print_r ($fields); ?>
Şiir okumayı hep zor bulmuşumdur. Karşınızdaki görece kısa ancak bütünlüklü bir edebiyat metnidir. Eser bir iki sayfa ve birkaç dakika içinde bitince esere saygılı bir okur olarak ne yapmak gerekir? Hiçbir şey olmamış gibi bir yenisine geçmek nedense bana ayıp gelmiştir. Kitabı kapatıp kenara koymak da okumayı seven bir insan için keyfin bölünmesi anlamına gelir.
//php print_r ($fields); ?>
“Aforizma,” Yunanca “aphorismos” (kısıtlama) sözcüğünden türemiştir. Sözlük şöyle tanımlar: “Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir ilkeyi kısa ve kesin bir biçimde anlatan, genellikle kim tarafından söylendiği bilinen özlü söz.” Felsefe tarihine baktığımız zaman da kimi düşünürlerin düşüncelerini aktarmak için aforizmayı bir yöntem olarak seçtiğini görürüz.