Eleştiri Arşivi
Eleştiri
//php print_r ($fields); ?>
Öğrencilik yıllarımda karşısına oturup özellikle Ortaçağ üzerine birkaç kez sohbet etme fırsatı bulduğum Umberto Eco'nun bir derya olduğunu düşünmüştüm. Bu düşüncemde hiçbir değişikilik olmadı. Eco'nun neredeyse her yıl Türkçeye çevrilerek yayımlanan kitapları da yalnız olmadığımı gösteriyor.
//php print_r ($fields); ?>
Yaşamak bazen öyle bir illettir ki insanın tek kurtuluşu uykudur. Bu yüzdendir ki depresif insanlar çok uyur. Buradaki amaç hayatın yükünü rüyaların hafifliği ile bastırmaktır bir nevi. Bu noktadan bakınca Pınar Sönmez'in ilk öykü kitabına Uyku Kaçsa Rüya Kalsa adını vermiş olması daha dikkat çekici bir hal alıyor.
//php print_r ($fields); ?>
İngiliz yazar Jenn Ashworth Türkçeye çevrilen ilk romanı Tehlikeli Yakınlaşma'da, geçmişinde karanlık sırlar barındıran genç bir kadın ile çevresindekilerin gerilimli, giderek tekinsizleşen ve tehlikeli ilişkilerini ele almış.
//php print_r ($fields); ?>
Hayatta okuduğum ilk bilimkurgu, bundan yaklaşık altmış yıl önce Çağlayan Yayınevi’nden çıkan Feza Canavarları’ydı. Canavarların tarifleri ve birbirlerini yok edişleri, üç ay kadar et yemekten kesilmeme yol açmıştı. Oysa şimdi bakıyorum da, Alfred Elton Van Vogt’in bu kitabı, Uzay Yolu TV dizisinin habercisi olarak kabul ediliyormuş.
//php print_r ($fields); ?>
Aşk, varlığını kutsayarak ötekinde kendimizi sınadığımız bir bilgi. Doğanın cömertliğine, talihin lütuflarına ve diğer şeylere de âşık olabiliriz elbette. Ancak en çok ötekiyle kurulan bir ilişkide tanıyoruz kendimizi, zihnimizin ötekini tasarladığı bir evrenin içinde, bizden talep edilmeyeni vermeye gönüllü, eksik şeyleri tamamlamayı ümit ediyoruz.
//php print_r ($fields); ?>
Kaptan Ahab ile tanışıp onun Moby Dick’in peşindeki büyük seyahatine şahit olan her okur, Herman Melville’i tazim ile anar. Hele ki Moby Dick’i çocukluk çağında okumuşsa, maceranın epikliği bir tarafa, çocukluğun büyütece tutulmuş merak ve hevesinde adeta bir efsaneye dönüşür.
//php print_r ($fields); ?>
İnsan sevdiklerini kaybettikçe hayat aynı şekilde devam etmez. Sadece birey olarak değişmez insan, bütün ilişkileri değişir; dostlar arasında ve aile içinde de tüm dengeler farklılaşır. Barbaros Altuğ Biz Burada İyiyiz adlı romanında ölüm sonrasında değişen rolleri, değişen duyguları anlatıyor.
//php print_r ($fields); ?>
Raymond Carver için ölmekte olan bir edebi türü canlandırmayı başaran sayılı çağdaş kısa öykü yazarından biri deniliyor. Parası olmayan insanların geçim derdinden kurtulamadığı, hayatın dokusuna sinmiş monotonluktan kaçamadığı, çok iyi bildiği bir evreni anlatıyor. Kolay değil, on dokuz yaşında evlenmiş, yirmi yaşında iki çocuk babasıymış!
//php print_r ($fields); ?>
Edebiyatın ortaya çıkışından bu yana hep gündemde kalan konulardan birisi baba-oğul ilişkisidir. Bu konuda Sophokles’in Kral Oidipus’undan başlayıp, Shakespeare’in Hamlet’i ile devam edip, Dostoyevski, Turgenyev, Charles Dickens uğraklarından Kafka’ya çıkar.
//php print_r ($fields); ?>
Buz’u elime alıp okumaya başladığımda neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. İngiliz yazar Anna Kavan’ın herhangi bir eserini daha önce okumamıştım, ama Everest Yayınları bu kitabı modern klasikler dizisine almıştı.